Tamam, itiraf ediyorum… Bu hafta biraz tembellik yaptım. Geçen hafta çok önceden hazırdı ya yazım, bu hafta da sanki öyleymiş gibi davrandım… Şu anda Salı gecesi, daha doğru bir deyişle Çarşamba sabahı, saat 1’e yakınca… Ve ben ne yazacağımı düşünüyorum. Aklımda bir çok konu var yazmayı istediğim.. Hangisinin ucundan tutacağıma karar vermeye çalışıyorum. Bir ona dokunuyorum, bir ötekine, ama bir türlü içimden gelmiyor, çok ciddi biçimde zihnimi zorlasam da!
Birden kendime geliyorum! Sanki yarım metre yukardayım şimdi! Nasıl çabaladığımı, ve tıkandığımı görüyorum! Nasıl görmezsin Dost diyorum, biraz aşağımda duran bene. Nasıl ürettiğini biliyorsun, yaratıcı sürecin senin için nasıl işlediğini çok ama çok iyi biliyorsun, ve yine de giriyorsun bu kısır döngüye! Hayır, sakın seni yargıladığımı sanma, çünkü biliyorum ki kendimi azarlamaya başlarsam problemi katmerli hale getirmekten başka işe yaramayacağım.
Sadece uyanmanı istiyorum Dost. Peki tekrarlayalım bakalım, nasıl çalışıyordu yaratıcı süreç bizim için? Bir şey yazmamız gerekiyorsa, yaratıcı bir çözüm bulmak istediğimizde, bir problemle karşılaştığımızda en etkin sonuca ulaşmak için kullandığımız metotlar nelerdi?
Birlikten kuvvet doğar…
Eğer gerçekten mükemmel bir çözüm yaratacaksak, öyle sadece sağ beyini kullanalım, sol beyin işe yaramaz gibi yargıları bir tarafa bırakalım. Bu futbolda kazanmak için sadece forvet yeterlidir demek gibi bir şey. Bütün kaynaklarınıkullanmadan ürettiğin çözüm, yarattığın eser yapabileceğinin en iyisinden daha azı olacaktır her zaman.
Diyelim ki bir problemi veya sorunu çözmek istiyorsun. Başlamadan önce yaratıcı beyninle konuş. Her ne kadar sana komik gelse de ona bir teslim tarihi ver. Yüksek sesle “Sevgili üst benliğim. Problemimiz şudur (burada problemi detaylı olarak tanımla). Senden şu tarihe ve şu saate kadar bulabileceğin bütün çözümleri bana sunmanı istiyorum. O tarihe kadar ben gerekli hazırlığı yapacağım ve bana sunacağın çözümlere hazır hale geleceğim. Başka bir çalışmayapmayacağım.” Ve gerçekten bu dediğinizi yapın. Aşağıda verdiğimiz sol beyin alıştırmalarını yapabilirsiniz, ama çözüm üzerinde düşünmeyin. Kendinizi düşünürken bulduğunuzda “bunun çaresine bakılıyor” deyin ve dikkatinizi bambaşkabir alana yoğunlaştırın.
Sürecin bu noktasına şu soruların yanıtları üzerinde çalışabilirsiniz:
1) Başka kim bu problemle uğraşıyor?
2) Bu problemi benden fazla kim çözme ihtiyacı içinde?
3) Problemin ana zayıf yönleri neler?
4) Problem hakkında ne değiştirilebilir?
5) Problem çözülürse durum neye benzeyecek?
6) Problemin altında yatan prensip ne?
7) Hangi problem unsurları birbirleriyle alakalı?
8) Problem hakkında ne gibi varsayımlarda bulunuyorum?
9) Problem hakkında ne en önemliymiş gibi duruyor?
10) Bu problem, büyük resimde nereye oturuyor?
11) Bu durum neden bir problem?
12) Bu problemi neden çözmek istiyorum?
Dediğim gibi üst benliğinizle randevunuza kadar sadece bu soruları yanıtlayın ve sonra başka şeylerle, tercihen da rahatlatıcı şeylerle uğraşın. Televizyon seyredin, yürüyüşe çıkın, kitap okuyun, sinemaya gidin. Ve bu konu hakkındadüşünmeyin! Ancak randevu saatinizde bilgisayarınızın başında olun veya kağıt kaleminiz yanınızda olsun. Sakın randevunuza gelmezlik etmeyin.
Üst bilinçle randevu
Bu süreci daha da etkin kılmak için ilk önce rahatlama gerekiyordu, değil mi? Peki, rahatlayalım şimdi. Burnumuzdan nefes alıyoruz, önce diyaframımızı, sonra ciğerlerimizin alt tarafını, daha sonra da köprücük kemiklerimize kadar üst tarafını doldurarak. Sonra içimizden beşe kadar saydıktan sonra bir seferde boşaltıyoruz bütün nefesimizi, karnımızı içimize çekerek. Beş kere tekrarlıyoruz bunu.
Sonra? Bütün yargıları ortadan kaldır! Yazdığın hiçbir şeyi, ürettiğin hiçbir çözümü, “saçma, abartı, gereksiz, basit, terbiyesiz” demeden ortaya dök. Uç. Uydur. Yazdıklarınla eğlen. Ne kadar saçmalayabileceğinin sınırlarını test et. Unutma, en yaratıcı insanlar bile en ilginç çözümleri yaratanların mantıklı düşünmekle öğünenler arasından çıkacağı kadar saçma bir fikir üretemezler!
Bütün duyularını kullan. Ne duyuyorsun? Gözlerinin önündekiler sana ne hatırlatıyor? Burnuna gelen kokuların yaptığı çağrışımların farkında mısın? Ağzında ne tadı var? Dokunma hissini de kullanmayı unutma. Boğazınla uçkurunarasındaki bölgede neler hissettiğinin farkında mısın? Kendini serbest bırak, bırak duyuların seni istedikleri yere götürsün. Aklına gelen düşünceleri kaydetmeyi unutma bir yandan.
Amacını abartmayı unutma. Örneğin problemi dünya yüzünden silmek için bir çözüm bulmak amacında olduğunu söyle. Bütün potansiyelini, hatta dünya yüzündeki bütün yaratıcı gücü yardımına çağır. Bulacağın çözümün senin olmadığını, kolektif yaratıcı fikirler denizinden bir damla ödünç aldığını düşün. Kendine bunun için izin ver (bakınız: geçen sayı). De ki yüksek sesle “Kendime, …. konusundaki en yaratıcı çözümleri bulmak, kolektif yaratıcı fikirler kümesinden yararlanmak ve üst benliğimle beraber çalışmak için izin veriyorum”.
Hepsinden önemlisi, sürece güven. Eğer güvenirsen, ve aklına gelen her fikri yargılamadan ortaya dökersen, üst benliğin onu artık dinlemeye başladığını görecek ve sana ummadığın fikirler armağan edecektir. Bu süreci zorlayamayacağını unutma. Çünkü her zorlamaya kalktığında iki şey yapıyorsun: Öncelikle yaratıcı sağ beyinden sol beyine geçiyorsun, ki bu yaratıcı süreçte işe yaramaz. İkincisi de yaratıcı fikirlerin doğması için gerekli olan rahatlama ortamını ortadan kaldırıyorsun. Eğer aklına fikirler gelmiyorsa, o zaman üst beynine bir başka randevu ver, ve diğer bir konuya odaklan.
Bütün fikirlerini yargıdan uzak bir biçimde ortaya döktükten sonraki aşama, yargının devreye girmesi girdiği, seçim süreci. Eğer bir yazı veya konuşma yazıyorsan, bu noktada fikirler akmaya, yazı kendi kendini yazmaya başlamış olacaktır. Eğer bir çözüm peşindeysen, zaten bir olasılık seni heyecanlandırmıştır çoktan. Eğer böyle değilse, ürettiğiniz fikirlere bak. Hangilerini kullanabilirsin? Sana saçma gelenleri daha uygulanır hale getirebilseydin neye benzerlerdi? Hangi çözüm seni istediğin sonuca veya kabul edilebilir bir alternatife götürebilir?
Eyleme geç…
Seçtin mi? Güzel! Şimdi harekete geçme zamanı! Çünkü “evren sadece hareketi alkışlar, düşünceyi değil!” Hemen ne yapacaksın? Yapabileceğinin en iyisi bu mu? Daha ne yapabilirsin? Anladın…
Yaratıcı üretim, bir yetenek olduğu kadar, belki de daha çok, geliştirilmesi gereken bir kas gibidir. Nasıl vücudumuzu zinde tutmak veya geliştirmek için spor yapıyorsak, aynı şekilde yaratıcı zihnimizi geliştirmek için de bu kasımızı çalıştırmalıyız. Beyninizin sağ tarafı, yaratıcı zihniniz, belki de üst benliğiniz, artık onun verdiği yanıtları dinlemeye hazır olduğunuza inanmalı. Onun için ilk başlarda çok sevdiğiniz sonuçlar almasanız bile devam edin. Göreceksiniz ki zaman içinde yaratıcılığınız sizi şaşırtacak, özellikle de hiç yaratıcı olmadığınızı düşünüyorsanız!
Sanırım sürecin çalıştığını kanıtlamama gerek yok! Bu yazının ilk satırlarını bundan bir saat on beş dakika önce yazmaya başladığımda ne yazacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Yaratıcı sürece güvendim, ve yaratıcı süreç hakkında bir yazı yazıverdim! Peki, siz bu tekniği neyi çözmek veya yaratmak için kullanmak istiyorsunuz?
Leave A Comment