Bu hafta sonu Küre Yaşam Merkezi’nde yapacağımız Odaklanma/Focusing eğitimi ile ilgili o kadar çok soru geldi ki, bu yazımı bu benim hem kendi gelişim çabamda, hem de müşterilerimle yaptığım çalışmalarda yoğun bir biçimde kullandığım odaklanma/focusing tekniği hakkında yazmaya karar verdim.
Bir alıştırmamızda sizden bir kağıda büyükçe bir daire çizmenizi istemiştim. Bu daire sizin beş duyunuzla ve sezgilerinizle algıladığınız bütün verileri, bu verilerin zihinsel, duygusal ve ruhsal sürecinizden geçerek dönüştükleri bilgilerin tümünü, bilinçaltınızda ve hafızanızda depolanan bütün bilgileri ve bilgeliği sembolize ediyor. Eğer Jung’un kollektif bilinçaltı modeli sizi de benim gibi heyecanlandırıyorsa, bu sınırları tamamen de silebilirsiniz de!
Şimdi bu dairenin veya sınırsızlığın ortasına daha ufak, hatta küçücük bir daire daha koyun. İşte bu daire, bütün bu bilgi ve biliş denizi içinden, sizin farkında olduğunuz, normalde bilinçli olarak kullanabildiğiniz kadarı. Konunun bilenleri, boşuna zihinsel kapasitemizin %5-10’unu kullandığımızı söylemiyorlar. Ancak bu kalan potansiyeli belki de yanlış yerde arıyoruzdur. Belki de bu kalan %90’ın bir kısmına ulaşmak için kafamızı geliştirmekle beraber, vücudumuza ve hislerimize de kulak vermeyi öğrenmemiz gerekiyordur.
Henry David Thoreau, o ünlü ve muhteşem şiirinde “Ormana gittim, çünkü yaşamımı kasıtlı olarak yaşamak istedim. Derinlemesine yaşamak ve yaşamın iliğini emmek istedim, yaşam olmayan her şeyi kökünden söküp çıkarmak, ve ölmeye geldiğimde, aslında yaşamamış olduğumu keşfetmemek istedim” diyor. Belki de hepimiz bu satırları okurken içimizde bir yerlerde bir şeylerin hareket ettiğini, belki heyecan, belki acı, belki neşe, belki suçluluk, belki de keyif hissediyoruz. Derinlemesine yaşamak ve yaşamın iliğini emmek! Böyle bir yaşam yaşamanın önünde belki de kendimizden başka kimse yok. Evet biliyorum, koşullar var her zaman. Ve evet biliyorum, aileniz var, sorumluluklarınız var. Ama Thoreau, zaten evinizi terk etmenizi, yaşamınızı alaşağı etmenizi önermiyor galiba.
Bence asıl sorduğu soru şu: İçinizdeki o ormana gidebilir misiniz? Çünkü istediğiniz yaşamı yaşamanız, derinlemesine yaşamanız, kendi derinliklerinize bakmadan mümkün olmayacak. Ancak biz kendimizle bütünleşme yolculuğunu göze alabilirsek, ne hissettiğimizin, ne düşündüğümüzün ve ne duyduğumuzun sorumluluğunu alır ve bunlarla bizi ileriye götürecek şekilde bir ilişki kurabilirsek o zaman belki de ölüm döşeğimizde aslında yaşamamış olduğumuzu acı içinde fark etmekten kurtulabiliriz. Çünkü yaşam, gerçekten sadece yaşanacak bir şey, ve sizin birebir deneyimleyebileceğiniz tek gerçek yaşam, şu anda sizin vücudunuzda yaşanıyor.
Soru şu. Bu yaşama kulak verecek misiniz? Size sunulan bütün verileri, bütün bilgileri kullanacak mısınız? Yoksa “neden” diye sormaya devam mı edeceksiniz, “ne hissettiğimi bilmiyorum” mu diyeceksiniz bir daha, veya “içinden gelen sesi dinle” lafını bininci kere duyduğunuzda “nerede yav bu ses” diye mi soracaksınız kendinize? Peki, sorduğunuz soruların yanıtlarını DİNLEMEYE NE DERSİNİZ?
Yaşamınızı sorduğunuz soruların yanıtı olarak yaşadığınızı söylesem size, ne dersiniz? Ve bütün verileri alan, her şeyi “siz bilinçli olarak algılamasanız da” gören ve duyumsayan vücudunuzun sorularınıza, hem de bir yanıtınız olacağını tahmin etmeyeceğiniz sorularınıza yanıt vermekte olduğunu söylesem? Yoksa siz o bazen göz ardı ettiğiniz, bazen de kavga ettiğiniz hislerinizin sizi sadece rahatsız etmek için mi orada olduğunu sanıyorsunuz? Ve aslında, siz çok farkında olmasanız da o hislerle iletişim halindesiniz. “Sonunda içim rahat etti” derken acaba kimden bahsediyorsunuz?
Odaklanma/Focusing bu iletişimi bilinçli, sistematik ve kasıtlı hale getiren bir felsefe ve teknik, bir çok insanda keşfedilmeden kalan bu vücutsal bilgilere ve biliş haline direkt ulaşmayı sağlayan bir yöntem. İçinde bulunduğunuz her durum, her yaşanmışlığınız, her beklentiniz hakkında vücudunuzun bir yanıtı var, yani bir his üretiyor. Durup da bu hisle temas etmediğimiz, sahip olduğumuz bilginin tamamı ile değil de sadece bilinç düzeyinde farkında olduğumuz kadar ile, yani sadece düşüncelerimizle hareket ettiğimiz zaman ciddi bir risk alıyoruz aslında.
Tabi ki bu bilgiye ulaşmanın ve onu kullanmanın bir çok yöntemi, bir çok tekniği var, hem doğu felsefesi içerisinde, hem de batı psikoloji bilimi altında. Odaklanma/Focusing bu yöntemlerden biri. Basit adımları kullanarak bu bilgiyle irtibata geçme, ona dokunma, onunla ilişkiye geçebilme fırsatı sağlıyor. Odaklanma ile farkındalığımızı vücudumuzun içine getirip hislerimizi karşımıza koyarak onlarla bir ilişki kuruyoruz aslında. Bu ilişkinin ise tek amacı var: Bizi ileri götüren, çözümleyen ve gelişim yaratan değişimler yaratmak.
Bütün bu anlattıklarımdan Focusing/Odaklanma’nın sadece koçluk veya terapide kullanılan bir teknik olduğu sanılmasın. Sezgilerimizle ve bilinçaltımızla irtibata geçmeyi anlaşılabilir, öğretilebilir ve uygulanabilir adımlara çeviren bu teknik, iş dünyasından yaratıcı sanatlara, spiritualiteden borsaya kadar bir çok alanda kullanılıyor. İlginç bir uygulama içinwww.marketfocusing.com adresini ziyaret etmenizi öneririm.
Bütünleşme yolculuğumuz devam ediyor, ve belki de bütünleşmeye kendi vücudumuzla, hislerimizle bütünleşerek, onları yargılamayı bırakıp onlara kulak vererek başlamak geliyor. Mesela iki kolunuzdan sadece birini kullanıyor musunuz? Veya yürürken sadece dizlerinizin altını oynatarak mı yürümeye çalışıyorsunuz? Artık kabul edin, siz, hepiniz, benliğiniz, duygularınız, hisleriniz, düşünceleriniz, sizin için varsınız. Size yardım etmeye çalışan sizi göz ardı etmeyi bırakın lütfen!
Leave A Comment