Websitemde kaç kere “yaşam kalitesi” kavramını kullandığımı sayarsanız, sanırım bayağı yüksek bir rakamla karşılaşırsınız. En yüksek hit alan sayfalardan biri ise “yaşam kalitesi testi”. Bana “demek yaşam koçusun… peki ne demek bu?” diye sorduklarında “ben çalıştığım bireylerin ve kurumların hedeflerine ulaşmalarına, istedikleri gibi bir yaşam oluşturmalarına, performans ve tatminlerini arttırmalarına ve yaşam kalitelerini yükseltmelerine destek oluyorum” diyorum. Ve şimdiye kadar kimse de bana dönüp sormadı, “tamam kardeşim, anladık, sen yaşam kalitesi işindesin de, nedir bu yaşam kalitesi? Neye benzer, yenilir mi, içilir mi?”

Gerçekten de, yaşam kalitemizi arttırmaya çalışırken nedir bu peşinde koştuğumuz şey diye sormuyoruz çoğu zaman. Yaşam kalitesi için kafalarımızda ortalama bir kavram var, ama tam olarak adını koyamadığımız bir kavramın üzerinde çalışmak kolay değil. Hepimiz soruyoruz devamlı, hangi yol doğrusu, ne yapmam lazım, doğrusu nedir, nasıl artar bu yaşam kalitesi? Harikalar Diyarında Alice gibiyiz. Alice’in yol ayrımında kediye sorduğu soruyu soruyoruz devamlı: Hangi yol doğru yol acaba? Ve kedi her seferinde aynı yanıtı veriyor: “Bu nereye gitmek istediğine bağlı. Sen nereye gitmek istiyorsun?” Ve biz yanıtı bilmeyen Alice’in yaptığı gibi kalıveriyoruz yol ayrımında. Gideceği yeri bilmeyen oraya varamaz, vardığı yerleri ise hiç bir zaman bilemez.

Peki o zaman nedir bu kalite, nasıl sağlanır? Kalite sadece sevdiği şeyleri yapabilmek midir bazılarının iddia ettiği gibi? Yoksa kendi iç huzurunu koruyabilmek midir acaba? Veya hiç biri değil de sahip olduklarımızın, tadını çıkarabildiklerimizin toplamı mı belirler “yaşam kalitenizi”?

İnandığım bir şey var: Yaşam kalitesi, çoğumuzun sandığı gibi yaşam standartı demek değil. Çok yüksek standartlarda yaşayıp da gayet doyumsuz ve kalitesiz hayatlar süren bir çok insan tanıyoruz. Ancak yine de kalite tanımının içinde bir yerlerde bir “standart” kavramı var. İsterseniz yönetim bilimindeki kalite tanımına bir bakalım. Bir çok yazarın üzerinde anlaştığı “kalite” kavramı, sonuçların konulan standartlara ve minimum gereksinimlere uyması olarak tanımlanıyor. Yani kalite, davranışınızda ve ulaştığınız sonuçlarda, önceden tanımlamış olduğunuz minimum standartları tutturmanız demek.

Bir dakika… Yani şimdi benim yaşam kalitemi, kendi koymuş olduğum standartlara uymam mı belirliyor yani? Hım… Ama ben yaşam kalitemin başkaları tarafından, bazı dış koşulların sağlanması veya sağlanamamasının belirlediğine inanıyordum! Yani yaşam kalitem benim elimde mi?

Bu benim tanımım. Doğru tanım mı bilemiyorum, bir “doğru tanım” var mı onu hiç bilmiyorum. Ama eğer yaşam kalitenizi yükseltmek istiyorsanız, kendinize uygulamakta olduğunuz standartları yükseltin, ve sonra bu standartlara uyun! Örneğin, şimdiki davranış standartınız işte gereğinden fazla yük üstlenmek ve bu yüzden devamlı yakınmaksa, yaşam kalitenizi yükseltmek için kendinize “hiç bir şekilde yakınmam, çünkü yakınmama neden olacak şeyleri yaşamıma sokmam. Eğer soktuysam da bunun sorumluluğunu üstlenirim” gibi yeni bir standart tanımlayın. Ve bu standarta uymak için ne gibi bir çalışma yapmanız gerektiğini ortaya koyun. Kendi yaklaşımlarınız mı değişmeli, süreçlerinizi mi gözden geçirmelisiniz?

Yaşam kalitenizi arttırmak demek, yaşamınıza tam bir kalite yönetimi anlayışı ile yaklaşmak demektir. Bununla kastettiğim ve desteklediğim mükemmeliyetçilik değil. Tam tersine çoğu zaman mükemmelliyetçilik sizin kalitenizi düşüren, standart dışı bir davranış olabilir. Çünkü mükemmel olmak için uğraşırken “olağanüstü” olma şansınızı kaybediyor olabilirsiniz.

Belki kendinize koyacağınız yeni davranış standartı “vücuduma ve sağlığıma zarar veren davranışlar ve alışkanlıklardan uzak dururum” olacaktır. Veya “beni aşağıya çeken insanlarla zaman geçirmem” diyebilirsiniz. Bir tanıdığımın kendine koyduğu davranış standartı her ne olursa olsun yapıcı olmaktı. Hiç bir şeyi ertelememek gibi bir standart belirlediğinizde, yaşam kalitenizin otomatik olarak fersah fersah ileri gideceğine iddiaya girebilirim.

Başıma gelen herşeyin sorumluluğunu almak standartını düşünelim. Sorumluluk kelimesi “soru” kökünden gelir. Biz sorumluluğu üzerimize aldığımızda, sorulan soruya yanıt vermek hakkına da sahip oluruz. Yani sorumluluğu aldığımız konuda bir şeyler yapmak şansını elde edebiliriz. Bu da yaşam kalitemize doğrudan olumlu etki yapacaktır.

Artık ne olduğunu bilmediğiniz bir “yaşam kalitesi”nin peşinde koşmayı bırakın. Kaliteli bir yaşama sahip olmanın yüksek standartlara sahip olmakla aynı şey olmadığını fark edin. O istediğiniz kaliteli yaşama ulaştığınızda ne şekilde davranacağınızı, kendinizi hangi standartlara tabi tutacağınızı belirleyin, ve kendinizi şimdiden bu standartlara, bu minimum sağlanması gereken koşullara tabi tutmaya başlayın. Ve size hangi yoldan gitmek istiyorsun diye soran kediye “benim standartlarıma uyan yoldan” diye yanıt verin.