Bir öğretmenimden duyduğum bir cümleydi:

Düşünmek soru sormaktır, doğru düşünmek ise doğru soruları sormaktır.

Biz hepimiz bir eylem olarak düşündüğümüzü sanıyoruz, aslında olan zihnimizden kendiliğinden bazı düşünceler, hem de devamlı tekrar eden ve aslında bize çoğu zaman hizmet etmeyen düşünceler geçip duruyor. Bu düşüncelerin çoğu endişelerle, korkularla, arzularla, hırslarla, pişmanlıkla, öfkeyle bezeli. Bu düşüncelerle bir şeyleri çözebileceğimizi sanıyoruz ancak çoğu zaman yaptığımız şey kendi kendini besleyen ve sonunda içinden çıkılmaz hale gelen sarmalların içinde kaybolmak. Sonucunda da zihnimiz karışık ve bulanık, kalbimiz yoğun duyguların esiri, bedenimiz gerginlik içinde yaşamaya devam ediyoruz.

Zihni ne düşüneceğine, neyle uğraşacağına, neye takılacağına kendi başına karar vermeye bırakırsanız, kılavuzu karga olanın durumuna düşersiniz. Onun için de önce zihnimizin yönetimini ele almayı becermemiz gerekiyor. Bunun için ilk adım zihinde neler olduğunun farkında varmamız gerekiyor, sonra da bu zihni doğru yönlendirmeye başlamamız. Bunun yolu da öncelikle soru sormaya başlamak, hem de doğru soruları sormaya başlamak. Zihnin nasıl farkına varacağımız ve bu doğru soruları nasıl soracağımız gelecek yazı ve videoların konusu.

Unutmayın zihin harika bir hizmetkar, ancak çok kötü bir efendidir. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesini yıllar önce Türkiye’yi ziyaret eden bilge sayılabilecek yaşlı bir bilim adamının sohbetinde görmüştüm. Kendisine “nasıl mutlu olabiliriz?” diye sorulduğunda içimden kibrim kabarmıştı, “böyle bir adamı bulmuşsun, sorduğun soru bu mu?” gibisinden. Ancak bu bilim adamı bu soruya harika bir yanıt, daha da doğrusu çok daha iyi, yepyeni bir soru vermişti: “Kendini nasıl mutsuz ettiğini bulup bunları yapmayı bırakarak”.

Nasıl mutlu olabilirim, bu anlamda bizim hepimizin sorduğu yanlış sorulardan bir tanesi arkadaşlar. Neden biliyor musunuz? Bu soruyu sorduğumuzda mutluluk çabamızın aslında nasıl mutsuzluğa koşullu olduğunu göremediğimiz için, bize mutluluğun dışarıdan geleceğini sandığımız için, ve bir gün sonsuz ve süresiz bir mutluluğa bizi ulaştıracak günlerin geleceğini düşündüğümüz için. Birisi gelecek, bir şeyler edineceğim, bir şeyler başaracağım, doğru koşullar sonunda oluşacak ve ben mutlu olacağım.

Onun yerine “kendimi nasıl mutsuz ediyorum acaba” diye sorgulamaya başladığınızda ilk yüzünüze çarpan yanıt “çünkü mutlu olmaya çabalıyorum ve bu mutluluğu dışarıda arıyorum” olduğunu göreceksiniz. Keçiboynuzu tadında mutlulukların yerini her zaman derin bir mutsuzluğa bıraktığını da. Dahası bu, sadece başlangıç olacak ve bu kuyunun derinliklerine indiğinizde içinizde farklı çeşit bir mutluluğun, bir halinden memnuniyetin doğmaya başladığını da fark edeceksiniz.

İşte bu kişinin verdiği yeni ve daha güzel soru (“acaba kendimi nasıl mutsuz ediyorum?”), benim kendi gerçekliğime ulaşma çabamda o günden sonraki önemli kılavuzlardan biri oldu. Daha sonra gördüm ki Buddha gibi, Lao Tzu gibi, Yunus Emre gibi bir çok bilge de aynı soruyu belki farklı şekillerde sormuşlar ve yanıtlamışlar. Buddha “ben tek şey öğretiyorum, ıstırabın kaynağı ve sonlanması” derken bundan bahsediyor.

Gelin 2025 kendimize daha doğru soruları kılavuz aldığımız, bu soruların peşinde kendimize daha ehil bir varoluşun temellerini attığımız bir yıl olsun. Buna bir kaynak da belki de 9 Ocak’ta başlayacak “Güçlü Beden, Açık Kalp, Berrak Zihin” programı olabilir. Hepinizi bekliyorum.