Önümüzdeki günlerde MareFidelis e-dergisinde yayınlanan ve en fazla beğeni alan eski yazıları “MareFidelis Klasikleri” başlığı altında tekrar paylaşmaya devam edeceğiz. Ama bugün yeni bir yazı ile karşınızdayım. Bu yazıda size önce kısa bir hikaye anlatacağım, sonra azıcık liderlikten bahsedeceğim. Kişisel fb sayfamda, konuyu muhalefetin durumuna da bağladığım bir versiyonunu bulabilirsiniz.
Önce hikayemiz: Hikayemiz, Eğitmen olarak görev aldığım Cleveland Gestalt Enstitüsü’nde bir konuşma yapmak için gelen ve Roadway Reverse Logistics diye bir firmanın CEO olan Joan Starkowski’den. Bundan yedi sekiz yıl kadar önce tanıştığım Starkowski, firmasında yarattıkları büyük başarının nedenlerini, bir kaç yıl önce gittiği bir liderlik eğitimde öğrendiği çok kritik bir şeye bağlıyor.
Anlattığına göre yıllarca insanları bir yerlere sürüklemek için çabalayıp durduktan sonra, son dönemde gitgide yayılmaya başlayan atların duyarlılıklarından faydanılanan liderlik eğitimlerinden birine gitmiş. Bu eğitimde kendisi gibi üst düzey yöneticilerden oluşan grup, önce sınıfta atlar hakkında bilgilendirilmişler: Bir atı bir yerden bir yere götürebilmek için, gidilecek yerin resminin zihinde tutulması gerektiğini öğrenmişler örneğin. Daha sonra eğitmenler gözetiminde atlarla tanıştırılmışlar, çeşitli egzersizlerden sonra da ufak ufak atlara binmeyi öğrenmişler.
Joan’a Zeus adlı, irice bir at düşmüş. Dizginleri eline aldıktan sonra, eğitmenlerin gözetiminde çitle çevrili daire kum alanda yavaş yavaş atıyla dönmeye başlamışlar. Tam Zeus’la kurduğu bu yeni ilişkiye alışıp, idarenin elinde olduğuna güvenerek artık gevşeyecekken birden Joan’ın gözü paralel gitmekte oldukları çite takılmış. O tarafındaki bacağının bir kaç hafta önce alçıda yeni çıkmış olmasının da verdiği tedirginlik de sayesinde, sanki gitgide çite yaklaşıyorlarmış gibi gelmiş Joan’e. Ve gözlerini çite dikmiş ve içinden “sakın çite gitme… sakın çite gitme” diye geçirmeye başlamış. Bu sefer Zeus gerçekten çite yaklaşmaya başlamış. Joan daha da endişelenmiş, gözlerini çitten alamayarak. Ve en sonunda Zeus, Joan’ın bacağını, çitle kendisi arasına sıkıştırmış…
Diyor ki Joan Starkowski, “ben o zaman anladım, ‘nereye gitmek istiyorsan zihninde oranın resmini tut’un ne anlama geldiğini… Ve farkettim ki ben yaşamım boyunca kendime, çalışanlarıma, çocuklarıma hep ne istemiyorsam onu söylemişim, o resimleri vermişim zihinlerine: Aman hedefin gerisinde kalmayın… Aman yaramazlık yapmayın… Aman sakın geç kalmayayım… Ve bu yüzden tüm yaşamım çitlere doğru giden atların yularına asılarak onların yönlenlerini değiştirmeye çalışmakla geçmiş, bir yandan çitten başka bir şey göremezken… Ve bacağımı çite sıkıştırdılar diye hep onları suçlamışım, bunun en büyük nedeni benim tutumumken…”
Ata binmeye gerek yok. Arabanızla giderken gözünüzü gitmek istediğiniz yere değil de karşıdan gelen kamyona dikip ayırmazsanız bakın ne oluyor! (Aman sakın yapmayın! Ben ne olduğunu söyleyeyim:) Doğrudan kamyona doğru gitmekten başka bir şey yapamayacağınızı göreceksiniz. İnsanoğlu, böyle kablolanmış; biz gözümüzü diktiğimiz şeye, neyin resmini zihnimizde tutuyorsak ona doğru gidiyoruz. Eğer gitmek istediğimiz bir yer varsa, bu resim netse, ve temel odak noktamız olarak bu resmi tutuyorsak zihnimizde, gözümüzün önünde; ona doğru ilerliyoruz. Bunda ezoterik bir şey yok. Biyolojik olarak süreç böyle işliyor. Eğer bir resmimiz yoksa, veya olsa bile biz daha çok engellere, çitlere odaklanıyorsak, gözümüz sadece onları görüyorsa, onlara doğru gidiyoruz.
Gelelim liderlikle ilgili kısmına. Liderin birinci görevi nereye gitmek istediği, kurumunu, organizayonunu, ekibini, kendini nereye götürmek istediği konusunda net resimler belirlemek, ve bu net resimlerin her zaman ekibinin ve kendisinin gözününde olmasını, en önemli şey olmasını sağlamak. Ancak maalesef bir çok liderin ne gidilecek yer hakkında net bir fikri var, ne de ekibine herhangi bir gelecek resmi gösterebiliyor. Daha çok çitlerle uğraşıyor gibi gözüküyor maalesef liderlerimiz. En iyi ihtimalle gündelik işlerine odaklanmış durumda, onların da sadece hatasız yürütülmesi en büyük odakları. Bu da kolaylıkla tüm ekibin dikkatini engellere, çitlere odaklayabiliyor, çitlere toslamasak bile, ekipte genel bir anlamsızlık hissi yaratabiliyor. Hatta ekiplerine, kurumlarına koydukları rakamsal hedefler bile birer çite dönüşebiliyor kolaylıkla: Anlamlı bir gelecek resmine bağlanmayan rakamsal hedefler, “aman ha gerisinde kalmayalım” şeklinde çit haline geliyorlar. Bu açıdan liderin birincil görevi, ekibin, şirketin, partisinin, ülkesinin anlam haritasını yönetmek.
Düşünsenize, bakkala gidip de “bakkal amca bana sakın ekmek verme” derseniz, bakkal amca ne yapabilir?
Leave A Comment