Bayram tatilinde, bizimkilerin sayfiyedeki evindeyiz. Ortalık cümbür cemaat. Yeğenim, kardeşimin 3.5 yaşındaki oğlu, tüm şirinliği ve neşesi ile yine tüm ilginin ve aktivitenin odağı. Ancak bu sefer istediği olmuyor, ya oyun oynamaya geçmeden önce bitirmesi gereken bir yemek var, ya da kendisi için tehlikeli olabilecek bir şeyle oynamak istiyor. Birden bire, o küçük cüsseden beklenmeyecek bir öfkeyle, dişlerini sıkarak bağırmaya başlıyor. Hala çok sevimli. Kolaylıkla çocukluğuna, o 2 – 4 yaş arasındaki çocukların istemeyi ve hayır demeyi öğrendiği ama henüz hayalkırıklığı ile baş etmeyi öğrenemediği döneme bağlayıp, o öfke içindeki şirinliğini görmeyi, hatta biz de dişlerimizi sıkıp onunla karşılıklı bağırma oyununa çevirmeyi beceriyoruz. Bir iki dakika içinde de karşılıklı kahkahalar atmaya başlıyoruz yeniden…

Üçbuçuk yaşındaki yeğenimde problem yok. Yaşının gereğini en güzel şekilde yaşıyor, gelişimsel sürecini tamamlıyor. Ama ya istediği gerçekleşmedi diye ciddi şekilde öfkelenen, bu öfkeyi de bazen sözel, bazen zihinsel, hatta fiziksel şiddete eyleme dönüştürmekten çekinmeyen yetişkinler? Yani sen… Yani ben… Yani hepimiz… Acaba bedenlerimiz büyürken, biz de büyümeyi becerebildik mi? Dünyanın nasıl işlediği hakkında bazı prensipleri gerçekten öğrenebildik mi? İşlerin her zaman istediğimiz gibi gitmeyeceğini, herkesin bizim istedimiz gibi davranmayacağını, insanlardan istediğimizi alabilmek için karşılıklı anlaşmanın ve ortak resimlere ulaşmanın önemli olduğunu ve bunun için ciddi çaba ve yatırım gerektiğini, herhangi bir durumda mutlaka bizim de katkımızın olduğunu öğrenebildik mi acaba? Dünyanın bize istediklerimizi vermek gibi bir borcu olmadığının, ve ancak bu gerçeği dünya görüşümüzün merkezine oturtursak etkin eylemlere geçmek fırsatına sahip olabileceğimizin ne kadar farkındayız, yoksa istediği olmadığı için mızmızlanan, narsistik dönem çocuklar mıyız hala? Ya bir de bizim elimizde güç varsa? İnsanlar bize duygusal veya fiziksel olarak ihtiyaç duyuyorlarsa? Ya onlara baskı kurabilecek durumsaysak? Ya yönetici veya lider pozisyonundaysak?

Lideri Yoldan Çıkaran Engeller adlı yazımda, insanların mutlu ve başarılı olmalarının, hem kendileri hem de başkaları için mutluluk ve ilerleme yaratabilecek etkin birer lider olmalarının önündeki en temel engelin aslında zihinlerini ve davranışlarını gerçekçi olmayan arzuların kontrolüne bırakmak, onların peşinde koşmak olduğundan bahsetmiştik. Demiştik ki hiç bir zaman tatmin olamayacak arzular peşinde koşmak, aslında iyi olan, iyi niyetli olan, iyi şeyler yapmak isteyen ve buna da kapasitesi olan kişileri kolaylıkla yoldan çıkarabilir. Bu sayede doğrusunu bilse bile kişiler kendilerinden beklenmeyecek davranışlarda bulunabilirler. Bunlar büyük eylemler de olabilir, delege etmemek gibi küçük ve sıradan eylemler de.

Bu bizi yakan ve kontrol altına alan gerçekçi olmayan ve hiç bir zaman tatmin edilemeyecek arzular, liderleri bir çok şekilde yoldan çıkarıyor, anlaşılmaz davranışlara itiyor. Bu arzudan beslenen yoldan çıkmanın şekillerinden biri de bu galiba: Arzularımız gerçekleşmediğinde duyduğumuz öfke, ve gerçekleşmesini önüne geçen veya geçebilecek, engel olarak gördüğümüz insanlar hakkında beslediğimiz kötü düşünceler, kendimiz ve başkaları için mutluluk yaratmanın, etkili liderliğin önündeki ikinci engel olarak gözüküyor. Aslında bulunduğumuz yaşın öncesindeki bir gelişimsel sürece ait bu öfkeyle normalde iyi, akıllı, vizyon sahibi insanlar inanılmaz tepkiler veriyorlar. Sanki belli bir grup insandan bahsediyormuşum gibi olsa da biliyorsunuz değil mi, sizden, benden, hepimizden bahsediyorum!

Bu bizim kötü, kötü niyetli, kalpsiz veya şeytani olduğumuzu göstermiyor. Sadece hayal kırıklığı ile başa çıkmayı henüz öğrenemediğimizi gösteriyor. Gerçeklikle, dünyanın, hayatın, olguların doğası ile ilgili yetişkin bir algıya ulaşamadığımızı gösteriyor. Çoğu gerçekçi bile olmayan arzuların fazlası ile etkisi ve kontrolü altında olduğumuzu gösteriyor. Tüm mutluluğumuzu, memnuniyetimizi, zihnimizin ve duygularımızın yönetimini aslında üzerinde pek az etkimiz olan dış faktörlerin eline verdiğimizi ve bu durumla başa çıkamadığımızı gösteriyor.

Yetişkin olmanın belki de birinci koşulu bu: Gerçekleri, gerçekte olduğu gibi görmek. Bazı isteklerin gerçekleşmeyecek. Gerçekleşen isteklerin bazen senin istediğin mutluluğu vermeyecekler. En güzel yemeği yesen bile yeniden acıkacaksın. Hayır, herşeyi kontrol altına alamazsın. Mutlaka sürpriz faktörler olacak. Ve hayır, çevrendeki insanların, dünyanın, evrenin senin istediklerini vermek gibi bir görevleri, sözleri yok. Maalesef dünya da senin çevrende dönmüyor. Sen de herkes kadar hayal kırıklığına uğrayacaksın. Ve her an, her saniye, çevrendekilerle, dünya ile karşılıklı anlaşabilme, bir orta yolu bulma çabası ile geçecek. Ve hayır, seni senin istediğin şekilde anlamalarını ve dediğini bir kerede ve tam istediğin şekilde yapmalarını da onlardan bekleyemezsin. Ve işin ilginci, sen de biliyorsun bu dediklerimin ne kadar doğru olduğunu. Ve bir şekilde biz, senle ben, yine de aynı tuzaklara düşüyoruz, gerçekleri, gerçek olduklarını bile bile, oldukları şekilde görmeyi reddediyoruz. Ve kendi zihinsel ve duygusal durumumuzun kontrolünü ele alabilmek için tek fırsatı tepip, dışsal koşulların eline teslim ediyoruz. Çünkü çocuk olmak, sorumluluk almamak, diğerlerini, kaderi, geçmişi, sistemi, dünyayı, evreni, tanrıyı suçlamak kolay. Yetişkin olmak ise zor.

Bunu yapamadığımızda, yani kendi zihinsel ve duygusal durumumuzu, arzu ve hayal kırıklıklarımızı yönetemediğimizde, nasıl başkalarını ve kendi hayatımızı yönetebiliriz? Nasıl etkin etkileşimler kurabiliriz? Nasıl başkalarına liderlik yapabiliriz? Biz miyiz liderlik yapan, yöneten, yoksa başka bir şey, içeride bizi kendisi olduğuna inandırmış olan bir takım yanlış anlamalar mı acaba?

Gerçekten, biz liderlik yapacak kadar büyüdük mü?

 

Bu yazı, daha önce başladığımız Liderin Önündeki Engeller yazı dizisinin devamıdır. Theravada meditasyon geleneğindeki, insanın gerçeği görmesini ve mutlu yaşamasını engelleyen beş engel/gardiyan yaklaşımının liderlik uygulamalarına uyarlaması olarak da okunabilir. Bu yazı “Kurumsal Koçluk” kategorisinde, biz kurumsal koçların liderlik ve liderlerin zorlukları ile ilgili bilmesi gerekenler tartışması içinde yayınlanmıştır.