Bundan bir süre önce Jennifer White Coaching Group adlı, ABD’nin önde gelen coaching şirketlerinden birinin haftalık bültenlerini almak için form doldurmuştum… Hiçbir zaman gelmedi bu e-postalar, ben de tamamen unuttum. Ta ki bu Pazara kadar… Bu Pazar, gelen bir e-posta beni Jennifer’ın eski yazılarından birine yönlendirdi:
“Kaç kere yaşamınızda bir kere ortaya çıkacak bir fırsat belirdi ve siz hayır dediniz? O hakkında hiçbir zaman bir şey yapmadığınız iş fikrine ne oldu? Ya o hep bir gün gerçekleştireceğiniz söylediğiniz tatiller, hedefler ve rüyalar? Evet, her zaman rüyalarınızı ezecek, alay edecek insanlar olacak. Daha kaç kere bunu yapmalarına izin vereceksiniz?
“Sizin böyle olmanızı istemiyorum. Bu hafta, sizi dışarı çıkmaya ve yaşamaya davet ediyorum. Su birikintilerine atlayın, işyerinizde stres toplarıyla cambazlık yapın, kendini kötü hisseden bir iş arkadaşınıza şefkatle sarılın. Yeni bir iş kurun, büyük bir terfi için uğraşın, veya hep istediğiniz o kitabı yazın.
“Korku ve endişe? Tabi ki orada olacaklar. Ama tutku ve kıvılcım da orada olacak. Ve bu, dostlarım, yaşamın tüm anlamıdır.”
Meslektaşım ve yaşıtım Jennifer White, bu yazıyı yazdıktan tam bir ay sonra, 10 Haziran 2001’de 33. doğum gününde bir beyin kanaması yüzünden hayata veda etmiş. Kendini insanların yaşamlarını anlamlı ve kaliteli kılmaya adamış olan Jennifer, aynı amaç uğruna, bize coaching yaparak ölmüş sanki.
Bu, o sizi yapmak isteyip de yapmadıklarınız yüzünden suçluluk hissettirerek karamsarlığa itecek bir yazı olmayacak. Tam tersine amacım, hayallerinizi gerçekleştirmenin elinizin uzanabileceği kadar yakın olduğuna sizi inandırmak. Çünkü 33 yıl içinde bile olsa Jennifer, tanıdığı ve tanımadığı bir çok insanın yaşamına dokundu. ABD’nin önde gelen kişisel danışmanlarından biri olan Jennifer’ın bülteni, bir milyon kişiye ulaşıyordu. Kişisel gelişim kitaplarına düşkün olanlarınız onu tanır. Work Less, Make More ve Drive Your People Wild Without Driving Them Crazy adlı kitapları Amazon.com’da veya Remzi Kitabevi’nin raflarında bulunabilir.
Yaşamınıza bir anlam vermek için…
Bu dergimizin dokuzuncu sayısı… Bir çok konuya değindik ama hep tek bir tema vardı işlediğimiz: Yaşamınıza bir anlam verin. Gurur duyacağınız bir yaşam yaratın. Gurur duyacağınız bir yaşam yaratmak demek, her zaman başarılı olmak, hiç hata yapmamak, mükemmel olmak demek değil. Bu mümkün de değil zaten! Danışanlarımla paylaştığım Yaşam Kalitesi 100 diye bir değerlendirmem var. Bu değerlendirme içinde en sevdiğim soru şu: “Bu öğleden sonra ölsem hiç pişmanlık duymam.”
Gurur duyacağımız bir yaşam yaratmak demek, işte bu cümleyi içten söyleyebilmek demek. Gurur duyacağımız bir yaşam yaratmak demek, yokluğa değil de, var olana odaklanmak demek. Gurur duyacağımız bir yaşam yaratmak demek, düşmeyi göze alarak ayağa kalkmak demek. Başkalarını suçlamamak, yüzde yüz sorumluluğu almak demek. Ancak bu şekilde gerçekten kendimizin ifadesi olan bir yaşam yaratabiliriz.
Size soruyorum, bu öğleden sonra ölseniz, geride nasıl bir yaşam bırakırsınız? Düşe kalka da olsa, hatalar ve yanılsamalarla dolu olsa da, cesaret dolu, kalbinin peşinden giden, dünyaya kendini ve kendi gerçeğini ifade etmek uğruna yaşanmış bir yaşam mı, yoksa başkalarının değer yargıları içinde, belki maddi olarak çok zengin, belki değil, amadoyumsuz bir yaşam mı? Unutmayın, yaşamayı bilmeyen, ölmeyi de bilemez. Kendinizi ifade etmeniz için size birinin izin vermesini bekliyorsanız, bunu ben sizin için yapayım. Ama işe yarar mı? Size izin verecek olan tek kişi sizsiniz.
Kendinize izin verin…
Size ufak bir sihir öğreteyim: Kendinize izin vermek. Bir çeşit farkındalık meditasyonuna dayanıyor bu. Her hareketinizden önce kendinize izin vermeyi alışkanlık haline getirin. Yataktan kalkmak için, kapıyı açmak için, vitesi üçe takmak için kendinize izin verin. Her adımdan önce kendinize izin verin. Böylece yaşamınızı şimdiki anda yaşamaya başlayabilirsiniz.
Ayrıca kendinize aradığınız şeyleri bulmak için izin vermeye başlayın. Örneğin evden çıkmak üzereyseniz ve anahtarınızı bulamıyorsanız yüksek sesle şöyle deyin: “Kendime anahtarlarımı bulmak için izin veriyorum.” Sonra vücudunuzu izleyin. Sonuçlara inanamayacaksınız. Bilinçaltınız ve vücudunuz bütün yanıtları, neyi nereye bıraktığını bilir çünkü. Sadece bu bilginin bilinçli zihninize çıkmasına izin verin. Başlangıçtaki başarısızlıklardan yılmayın, vücudunuz ve bilinçaltınızın sizin onların sözünü dinlemeye başladığınızı fark etmeleri zaman alacak çünkü.
Daha sonraki aşama ise kendinize tutkularınızı ve yaşam amaçlarınızı bulmak ve gerçekleştirmek üzere izin vermek. Evet, korkularınız ve kısıtlayan inançlarınız var, biliyorum. Ama onlar aslında sizin değildi ki! Geçen sayımızda değindiğimiz gibi, doğumunuzdan bugüne kadar o kadar çok yalan inançlarla beslediler ki bilinçaltınızı! Ama durun, hemen o yalancıların üzerine suçu atmadan, tekrar kurban rolüne sığınmadan şu Arap atasözüne kulak verin: “Öyle yalanlar vardır ki, günahı söyleyen ağızdan ziyade, dinleyen kulaktadır.”
Artık kulaklarınız ve bilinçaltınız şu kelimeleri duysun: “Kendime tam potansiyelimi ve yaşam amacımı bulmak ve gerçekleştirmek için izin veriyorum.” Eğer gerçekten istediğinizi bildiğiniz bir şey varsa, örneğin bir kitap yazmak gibi, o zaman “Kendime kendimin tam ifadesi olan, mükemmel bir kitap yazmak ve insanlara sunmak için izin veriyorum” deyin.
Yaşamınızda sonuçlar ortaya çıkana kadar devam edin. Bir iki gün yapıp bırakmayın. ABDli gazeteci John Bingham’ın “İlham bir hafta için iyidir ve motive olmak bir ay civarında işe yarayabilir, ama herhangi bir yaşam stili değişikliğini bir yaşam boyu kalıcı kılmak için kendinizi adamanız gerekir” derken kastettiği budur. Eğer bilinçaltınıza uyumlanacak kadar süre tanırsanız başarabildiklerinize şaşıracağınıza eminim.
Süper iletken olmak…
Dünyanın ilk kişisel gelişim kitaplarından birini bundan 2000 yıl önce yazan Epictetus, kitabının ilk satırında şöyle diyor: “Mutluluğun sırrı, kontrol edebileceğin bazı şeylerin varolduğu gibi, kontrol edemeyeceğin şeylerin de varolduğunu bilmekte yatar”.
Artık kontrol edemeyeceğiniz şeylerin istediğiniz gibi olması ısrarınızdan vazgeçin. Nasıl teknolojinin geleceği süper iletkenler üzerine kurulu, siz de süper iletken olun, yaşamınızdan direnci çıkarın. İnsanları, durumları, şimdiyi ve geçmişi değiştiremezsiniz. Tepki veren değil, yanıt veren olun. Seçim hakkınızı kullanmaya başlayın. Yani en çok kontrol edebileceğiniz şeyi, kendinizi yönetmeye başlayın. Bunun tekniklerini öğrenin. Destek alın. Mucizeler beklemeyi bırakın, onları siz yaratın. Bilge Şeker’in dediği gibi “bekleyerek geçen süre, zaman değildir”.
Gurur duyacağınız bir yaşam yaratmak için kendinize izin verir ve adım atmaya hazırlanırken, şu soruları gözden geçirin:
- Zaman ve para sorun olmasaydı, nerede ve nasıl yaşardınız?
- Bütün sorunlarınızın yanıtına sahip olsaydınız, onları çözmeniz ne kadar sürerdi?
- Kişisel veya profesyonel bir vizyonunuz var mı?
- Bu yaşam süresinde istediğiniz ama başaramayacağınızı düşündüğünüz şey nedir?
- Yaşam kalitenize on üzerinden kaç verirdiniz?
- Yaşam kalitesi notunuzun yaşam sürenizde kaça yükselme olasılığı var?
- Vazgeçtiğiniz bir rüyanız veya hedefiniz nedir?
- Hangi parçanızdan vazgeçtiniz?
- Yaşamınızın hangi tarafından veya hedefinizi “doğru zaman değil” diye rafa kaldırdınız? Sizin hangi parçanız doğru insan veya fırsatın ortaya çıkmasını bekliyor?
Soruları ve yanıtlarınızın her birini “seyir defteriniz”e yazın ve düşünün, bu yaşam sürenizin her anını gururla yaşamak ve her an “bu an istediğim her şeye sahibim” diyebilmek için ne yapmanız, kendinize ne izinler vermeniz lazım?
Yazımı Jennifer’ın sözleriyle bitiriyorum. Bu yazı, onun anısına yazıldı. Siz de bu dünyada zamanınızı tamamladığınızda, hiç tanımadığınız biri tarafından anınıza bir yazı yazılmasını istemez miydiniz?
“Yaşamınızı bir şaheser yapmanız için size meydan okuyorum. Her gün o hep aramakta olduğunuz özgürlüğü, neşeyi, doyumu ve tatmini hissettiğiniz sıra dışı bir yaşam yaratın… Sadece kendiniz olma cesaretiyle, hem de çevrenizde bütün dünya aklını kaybederken. İşte yaşamı bir şaheser yapmanın gerçek anlamı budur… Kendinizi gururlandırın. Yaşamınız fark yaratsın.”
Çok anlamlı harika bir yazı Dost..iyiki varsın sevgilerimle