Yaşamdan ne istiyorsunuz? Gerçekten neler istiyor, neleri hedefliyorsunuz? Nasıl bir ilişki içinde olmak istiyorsunuz? İşiniz nasıl olsun? Boş zamanlarınızı nasıl geçirmek istiyorsunuz? Kimlerle tanışmak, kimlerle yakınlaşmak, kimlerle samimi olmak istiyorsunuz? Peki neler öğrenmek, ne gibi beceriler kazanmak, kendinizi nasıl geliştirmek istiyorsunuz? Kısaca herhangi bir alanında yaşamınızın, neler istiyorsunuz?

Bütün bu isteklerinizi, neden istiyorsunuz peki? Asıl istediğiniz ne? “Bunu istiyorum, çünkü….” diye kurduğunuz her cümleye dikkat edin. Aslında ne istiyorsunuz siz? Nedir yaşamak istediğiniz deneyim, ne hissetmek istiyorsunuz, veya neyin eksikliğini hissediyorsunuz? Bilinçaltınıza veya evrene ne mesaj gönderiyorsunuz, “Ben bir Porche istiyorum” dediğinizde? Acaba evren o arkadaki belli belirsiz “çünkü böyle kendimi önemli ve başarılı hissedeceğim, çünkü kendimi yetersiz hissediyorum” sesini mi duyuyor? Belki de hedefiniz Porche değil. Belki de istediğiniz kendinizi yeterli, başarılı, değerli hissetmek. Belki Porche sadece seçtiğiniz strateji. Belki de daha iyi ve temiz stratejiler vardır… Aslında ne istediğiniz, çünkülerin bittiği yerde yatıyor olabilir mi?

Peki bütün bunlara sahip olurken, olmasını istemediğiniz şey ne? Yani “ben orta boy karışık bir pizza istiyorum, ama içinde soğan olmasın”daki gibi, sizin için o soğan ne? İstekleriniz gerçekleşirken gelen paketin içinde çıkmasını istemediğiniz şey ne olabilir? Örneğin benim ilişkilerimde istediğim, beraber olduğum kimsenin, kavga etsek bile sesini aşırı derecede yükseltip de işi bağırıp çağırmaya vardırmaması olabilir. İstemediğim ise bunu, ilişkinin bozulacağı korkusu yüzünden yapmaması… Yani bağırıp çağırmamasının nedeni korkması olmamalı.

Ve son sorum şu: Bütün bu istedikleriniz ve istemedikleriniz için ödemeye hazır olduğunuz bedel, fiyat etiketi nedir? Bütün istediklerinize bir bedel ödemeden sahip olacağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Tabi ki bir bedeli var! İstediklerinize sahip olmak, ve istemediklerinizi de resmin dışında tutmak için göze aldığınız şeyler neler? Ne gibi riskleri almaya razısınız hayallerinize ulaşmak için? Ne kadar çalışabilirsiniz, nelerden feragat edebilirsiniz, hangi korkularınızın gözlerinin içine bakıp onlarla karşılıklı oturabilirsiniz olmak istediğiniz kişi olmak için ilerlerken?

Bir çoğumuz ilk iki maddeyi iyi kötü yanıtlıyoruz, ama üçüncü maddede tıkanıp kalıyoruz. Hazırız hepimiz yola çıkmaya, ama yolculuk korkutuyor gözümüzü, bedelleri düşünüyoruz, o bedelleri ödememenin yollarını araştırıyoruz, bize iltimas geçecek birilerini arıyoruz, her Türk evladı gibi. Ancak malesef bu işte, istediği yaşamı yaratma, bütün bir yaşam yaşama işinde “hamili kart yakinimdir” genelde işe yaramıyor, pazarlığa gelmiyor bu iş. Bi kıyak geçmiyor “felek”, ve her güzel şeyin bir bedeli var. Demin verdiğim örnekte bu tip bir ilişki istediğim için bazen bu koşulları sağlamayan ilişkilerden uzaklaşmak zorunda kalmak, benim ödeme ihtimalim olan bir bedel. Ancak isteğim benim için bu bedelden çok daha önemli.

Sizin de hayalleriniz var, istedikleriniz var, istemedikleriniz var. Ve bir bedeli var bunların. Bazen göze alabildiğimiz, bazen göze alamadığımız. Ve en büyük bedel, ödenecek en büyük ücret, korkularımızla yüzleşmek, her zaman! Ve hadi artık, korkmayı bırakıp bedelini hesaplayıp, çıkalım yola. Sevgili dostum Ali Türker’in Mayıs 92’de yazdığı gibi çoktan hazırız yola çıkmaya:

“Umursamaz meltemleri bekledik geceleri

Bildiğimiz herşeyi tekrarlayarak

Ki her an çıkmaya hazırdık yola

Oysa esip duran yalnız sarı fırtınalar

Kapı çanlarımız düzensiz çarpışıyor ya

Açmayalım, sarı soğuk rüzgarlar vuracak yüzümüze

Gölgeli bulutları bekledik gündüzleri

Sevdiğimiz herşey toplanmış

Ki her an çıkmaya hazırdık yola

Şimdi gökyüzü nasıl davetkar açık hava sefasına

Perdelerimiz pırıl pırıl yanıyor ya

Açmayalım, sarı soğuk kar parlayacak gözümüze
 
Yıllarca bekledik korkuyla da olsa
Tüm varlığımız derlenmiş
Ki her an çıkmaya hazırdık yola”