Bir lastik firmasının reklamındaki küçük kız babasına soruyordu:

“Baba, yıldırım düşse sen tutar mısın?”

Arkadaşlar, yıldırım tutulmaz. Ancak nedense biz, hepimiz, düşen yıldırımlarla beraber aslında tutulamayacak, tutulmaması gereken, tutulduğunda başımıza bela açacak şeyleri tutmaya, onlara tutunmaya çalışıyoruz nedense.

Biz eskiye, artık zamanı geçmiş olana tutunuyoruz. Biz aslında asla gerçekleşmeyecek, gerçekleşse bile bizi mutlu etmeyecek umutlara tutunuyoruz. Biz doğasında geçip gitmek, akmak, devamlı değişmek olana tutunuyoruz. Biz bize aslında ıstırap verene tutunuyoruz. Bırakmaktan korktuğumuz için kendimizi kitliyoruz, durağanlaşıyoruz, zincirleniyoruz.

Bize zarar veren kişilere, ilişkilere, işlere tutunuyoruz.

Bizi gözümüzün önündeki ve olduğu gibi yüzleştiğimizde özgür kılacak gerçekleri görmemize engel olan fikirlerimize inançlarımıza tutunuyoruz.

Bizi ilerlemekten, gelişmekten, olabileceklerimiz, yapabileceklerimizden uzak tutan ve tüm kimlik tanımları gibi sadece birer tanım olan mevcut kimlik tanımlarına tutunuyoruz.

Bizi içinde sığamadığımız dar kalıplara ve tanımlara tıkan ve belki de bizim için hiçbir önemi olmayan, bazen bir daha görmeyeceğimiz başka insanların hakkımızdaki düşüncelerini kontrol etmeye tutunuyoruz.

Bunun sonucu ise kendimizden, duygularımızdan, farkındalığımızdan, bedenimizden, değerlerimizden, kalbimizi gerçekten heyecanlandıran şeylerden, bizim için önemli olan insanlardan, ve gerçeklikten kopuk; renklerin soluklaştığı, deneyimlerin ise donuklaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyamız da tutulamayacak şeyleri tutmaya çalıştığımız için devamlı kaygı, endişe ve stres dolu. Tüm bu yaptıklarımızı da tatmin ve güvende olmak için yapıyor olduğumuz gerçeği de işin en absürd tarafı.

Bu sadece zihinsel ve duygusal bir şey değil. Bedensel olarak da ortaya çıkıyor. Uzun süredir çalıştığım savaş sanatlarından Wing Chun, bu tutunma tuzağına nasıl düştüğümüzü doğrudan gördüğümüz yerlerden biri. Aşağıdaki videoda spor hocam sevgili Görkem Aslan (kendisi Wing Chun bilmez) ile bunu sizlere göstermeye çalıştık. Haydi şimdi videoyu seyredin, ve bir yandan da bakın bakalım ne fark ediyor, nasıl hissediyorsunuz.

Acaba siz nerelerde, yaşamınızın hangi alanlarında kendinizi, sadece tutamayacağınız, tutmamanız, artık faydalı olmayan şeylere tutunarak kitliyor ve gereksiz yere “dayak yiyorsunuz” acaba?

Tamam da çıkış yolu ne? Belki de bu dediklerimi daha önce duydunuz. Belki bunları aynen benim gibi öğretiyorsunuz bile. Ama kavramları bilmek, hatta bir video seyretmek bizi değiştirmiyor. Gestalt yaklaşımında dediğimiz gibi, olmadığımız bir şey olmaya çalışarak değil, olduğumuz şeyi tam olarak sahiplenerek, farkındalıkla temas ederek, onu bedenimizde hissederek, bu sayede de anlayarak değişiyoruz biz. Yani tuttuğunun, ve nasıl tuttuğunun farkında olmadığın şeyi bırakamazsın. Yani o tutunmanın içine girmen, onun bedende, hislerinde, duygularında ve zihninde nasıl yaşadığını bizzat, kavramlardan bağımsız bir şekilde doğrudan deneyimlemen, onunla temas etmen, onun farkına varman lazım.

İşte Gestalt yaklaşımı bunu öğretiyor. Eugene Gendlin’in Focusing’i bunun için bir yöntem ortaya koymaya çalışıyor. Beden odaklı bir çok yaklaşım bunu yapma çabasında. Ve Buddha, tüm mindfulness akımının doğduğu Mahasatipatthana – Farkındalığın 4 Temeli sutrasında bundan bahsediyor.

Ve, 3 Şubat’ta başlayacak Koçlukta Duygularla Çalışmak eğitimimiz de işte bu kendimizi kitli kıldığımız tutunmalarla çalışmanın yöntemlerine güçlü bir giriş amaçlıyor. Beş oturumdan oluşan ve birer oturumunu Prof. Dr. Sinan Canan ve Aylin Kafalı Deniz, PCC ile sunacağımız bu eğitimde hem kendimiz, hem de koçluk danışanlarımız için aslında bakmamız, yüzleşmemiz gereken, ancak bunu yapmaktan çekindiğimiz, bu yüzden de kitli kaldığımız durumlarda kullanabileceğimiz beden, his ve duygu odaklı yaklaşım, yöntem ve teknikler üzerinde çalışacağız. 23 Ocak’a kadar erken ödeme indirimi ile kayıt olabileceğiniz bu eğitimle ilgili detaylı bilgilere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Duygular

Buddha’nın dediği gibi “hiçbir şeye takılmayan bir zihin hali geliştirin”. Yoksa tutmamamız gereken şeylere tutunduğumuz için illüzyon dünyası samsaranın dayağını yemeye devam edeceğiz gibi gözüküyor.

Madem yazımızın içinde bir video vardı, bir de şarkıyla, tüm bu dediklerimizi en lirik şekilde anlatan, Multitap’tan “Tutunma Bırak”la bitirelim: