Ülkemizde olanları anlamak için otoritenin nasıl ve kime, neden verildiğini düşünmek lazım…

Otorite, bir sosyal anlaşmadır.

Bir grup insanın, kendilerine ait otoriteyi, yani kendileri adına, kendileri için ve/veya kendilerinin ne yapılacağına karar verme yetkisini ve gücünü bir başkasına, bir hizmet beklentisi karşılığında vermesidir.

Bu hizmet, çoğu zaman üç şeyi içerir:

Yön…

Koruma (güvenlik)…

Düzen…

Goriller, sabah kalktıklarında, sürülerinin lideri olan “gümüş sırtlı goril”i izlerler, kendilerini yiyecek bulabilecekleri bir yere götürmesi için… Ormanda herhangi bir tehdit algıladıklarında, tüm sürünün gözü hemen liderlerine döner, ve hemen onun yakınında toplanırlar… İki goril herhangi bir nedenle kavgaya giriştiğinde, hemen gümüş sırtlı gelir ve kavgayı ayırır…

İşte bu yüzden, 1980 darbesi ve belki de önceki darbeler başarılı oldular.

Toplumdaki yönsüzlük, güvenliksizlik, düzensizlik hissi bu dönemlerde dayanılmaz boyutlara ulaştığı için… Toplum, kendilerine bir yön tayin edecek, kendilerini güvende hissettirecek, kaybolmuş kamu düzenini yeniden teşkil edecek yeterince güçlü ve güvenilir gözüken bir güce, kendi otoritesini tamamen verecek kadar çaresiz ve güçsüz hissettiği için… Toplum vicdanını rahatsız eden tüm o adaletsiz ve baskıcı uygulamalara rağmen, hatta onları görmezden gelip veya önemsiz görüp, darbeyi yapan generali %92 halk oyu ile cumhurbaşkanı seçecek kadar yönsüzlükten, güvenliksizlikten, düzensizlikten bunaldığı için…

Bu, yani yön, güvenlik ve düzen vaadi karşılığında otorite, demokratik sistemlerin devreye girdiği 1900 sonrasında dünyadaki çoğu otoriter rejimlerin, çoğu diktatörlüklerin güçlerini dayandırdıkları denklem gibi gözüküyor… Genellikle de bu güçlerinin ve otoritelerinin aslında sosyal bir kontrat olduğunu, koşullara bağlı olduğunu, ve aslında kendilerine ait olmadığını unuttuklarında, onu kaybediyorlar.

Hitler’in, Mussolini’nin, Mao’nun, Pinochet’nin, diğerlerinin yükselişini incelediğinizde, mutlaka diğer sosyal ve tarihsel olgularla birlikte, bunu görebilirsiniz.

İşte aynen bu yüzden, darbeye girişenler bu temel gerçekliği, daha önceki darbelerin nasıl ve neden başarılı olduğunu anlamadıkları için, 15 Temmuz darbesi başarısız oldu.

Sanki o geçmiş darbelerde halkın neden darbeye karşı çıkmadığını, darbecilerin neden geniş halk desteği aldığını anlamadılar. Sanki halkın bu dönemlerde karşı çıkmamasını toplumun mayasında var olduğuna inandıkları pasiflik ve herhangi bir güce itaat güdüsünden kaynaklandığı sandılar. Toplumu ve içinde bulunduğu durumu doğru analiz edemediler. Her ne kadar büyük rahatsızlıklar olsa da, bu rahatsızlıkların toplumu, en azından büyük kesimini onlara istedikleri otoriteyi verecek kadar yönsüz, güvensiz ve düzensiz hissettirmediğini, bu ülkede insanların bir şeyden yakınıyorlarsa o da fazlasıyla güçlerinin ellerinden alınmasından olduğunu anlamadılar.

Ve işin daha da ilginci, darbe girişimleri ile ve temsil ettikleri değerlerle toplumun hemen hemen hepsinde yönlerini kaybetme, korumasız kalma, düzenlerini kaybetme hissi yaratacaklarını anlamadılar. Mevcut iktidara en karşı olan kişiler bile, bu darbenin başarılı olmasından çok korktular. Bunun yaratacağı muhtemel çatışma, düzensizlik, yönsüzlük, iç savaş ortamının hiç kimse tarafından istenmeyeceğini, ve bu yüzden de genel halk desteğini alamayacaklarını anlamadılar.

En azından halkın pasif kalmasını umuyorlardı muhtemelen, ama yarattıkları yönsüzlük, güvenliksizlik ve düzensizlik boşluğunu, otorite edinmenin ve bunu kullanmanın en iyi ustalarından biri tarafından nasıl doldurulabileceğini nasıl olduysa tahmin edemediler. Kabul etmek gerekir ki sosyal otorite kontratını mevcut iktidar ve onun lideri kadar ne kendileri, ne hiç bir muhalefet partisi, ne de bir başkası anlayıp, kullanamıyor.

Sonuçta, beklediklerinin tam tersi oldu. Eylemleri, elde etmeyi umdukları otoritenin, halkın kendi isteği ve eli ile, bu sefer de neredeyse hiç sorgulanmayacak şekilde kendisinden gücü devralmayı umdukları kişiye verilmesine neden oldu. Bizi bu tehditten ebediyen kurtarması ve yarın kalkınca ne olacağını tahmin edebildiğimiz günlere götürmesi umudu ile, mevcut iktidara verdik. Buna karşı sorgulamaların sesi ise çok ama çok cılız çıkıyor, doğal olarak…

Ve bu durum, tarihte ilk defa karşılaşılan bir durum değil. Ülkemizde bile ilk defa, hatta ikinci defa, hatta üçüncü defa bile olmuyor.

Neredeyse sıradan bir durum…

Ancak otorite, liderlik değildir.

Birine otorite vermek demek, onun size ihtiyaç duyduğunuz hizmetleri sunması, yani sizi hissettiğiniz olumsuzluklardan ve rahatsızlıklardan koruması, sizi güvende, mutlu ve refahta hissettirmesi için bireysel gücünüzü vermeniz demektir. O kişiden sizi rahatsız etmesini, yüzleşmeniz gereken şeylerle ve gerçeklerle yüzleştirmesini, bazı zor seçimleri yapmaya zorlamasını beklemezsiniz. İstediğiniz bunun tam tersidir. Tabi ki bazı kayıplar olacaktır vaat edilen yarınlara varmak için, ancak bizim gücümüzü verdiğimiz otoriteden beklediğimiz hizmet, o kayıpları hep başkalarına yaşatmasıdır.

Ve bu, liderlik değildir.

Eğer amaç toplumun ilerlemesi ise, şimdiye kadar otorite ile, uzmanlık ile, ve bilinen yöntemlerle çözülemeyen, toplumun ve alt parçalarının kimliklerini de içeren konularda ilerleme kaydetmekse, otorite ve sağladığı hizmetler, yani yön, düzen ve koruma, bir yere kadar işe yarar. Bir toplumdaki mutsuzluğun ve huzursuzluğun temeli olan zor sorunlara karşı kalıcı çözümleri ise bunlar üretemez, üretse bile uygulayamaz…

Kalıcı toplumsal barış gibi…

Darbenin başarılı olabileceğini en başta hayal ettiren sosyal bozukluk, adaletsizlik ve dengesizlikler gibi…

Toplumsal önyargı, kibir, korku gibi…

Bu gibi zor konularda ilerleme sağlamak ve kendi toplumunu ileriye götürmek isteyen liderler, her zaman kendilerine verilen otoritenin sınırlarında dans ederek, o toplumun kesinlikle yüzleşmek istemediği gerçekler ve seçimlerle yüzleşmesini, bu sayede de kendi sahiplenebileceği çözümler ve ortak paydalar yaratmasını sağlamak zorundadırlar. Bunu yaparken de kendisine bahşedilen otoritenin karşılığını bekleyen, yani bu seçimlerle yüzleşmemek isteyen destekleyicilerini tolere edebilecekleri seviyede rahatsız etmeyi de göze almak durumundadırlar.

Başka türlü ilerleme kaydedilmez.

Başka türlü, biz geçici, ve çoğu zaman da baskı içeren çözümlerle yaşamaya devam ederiz. Bazen birileri, bunun yarattığı ortamları darbe ile tüm güç ve otoriteyi elde etmek için bir fırsat olarak görebilir. Ancak böyle bir liderlikle ve bu liderliği kabul eden toplumlarla bir daha darbe yaşanmayacak bir toplumsal düzen, yön duygusu, ve güven yaratabiliriz.

Umarım yaşam dönemimizde, böyle bir liderlikle karşılaşma şansı elde ederiz.