Ah biz kişisel gelişim düşkünleri, biz kendilerini yüceltmeye çalışanlar, biz ilerleme meraklıları… Daha ne kadar sürecek bu çaba, daha ne kadar uğraşacağız? Ne zaman sona erecek değişim çabamızın sonuçları karşısında duyduğumuz hayal kırıklıkları? Ne zaman değişmeye çalışmayı bırakıp da değişeceğiz gerçekten? Ne zaman gelişmeye çalışmayı bırakıp da gelişeceğiz sonunda? Ne zaman?

Biz hep olmadığımız bir şeyleri olmanın peşinde savrulup duruyoruz hayatın yollarında. Biz daha girişken olmak istiyoruz, biz daha atak olmak istiyoruz, biz daha konuşkan, daha eğlenceli, daha organize, daha yaratıcı, daha IQ’lu, daha hazır cevap, daha doğru karar veren… O kadar çok şey istiyoruz ki biz!

Biz başkasını istiyoruz olduğumuzdan. Biz önümüze gelen her yeni değişim umuduna umutla sarılıyoruz. Biz biz uğraşmadan, acı çekmeden, zorluklara katlanmadan, yattığımız herden değişelim, gelişelim istiyoruz. Biz bir hafta sonu, olmadı bir hafta içinde yaşamımızı değiştirelim istiyoruz. Biz benliğimizi bulmak dediğimizde, içimizdeki potansiyele ulaşmak dediğimizde, başarıyı yakalamak dediğimizde, özgürleşmek dediğimizde aslında ne istiyoruz, pek de bilmiyoruz!

Küçüklüğümüzden beri annelerimiz, babalarımız, okullarımız, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, işverenlerimiz bize nasıl olmamız gerektiğini, başarılı olmak için nasıl davranmamız gerektiğini, nasıl konuşmamız gerektiğini, nasıl düşünmemiz gerektiğini, nasıl hissetmemiz gerektiğini anlattılar. Ama biz, bir şekilde öyle hissetmiyor, düşünmüyor, konuşmuyor, davranmıyorduk. Galiba biz, bir gariptik!

Çünkü normal insanlar bizim gibi çekingen olmazdı. Çünkü normal insanlar bizim kadar çok konuşmazdı. Çünkü normal insanların kafası bizimkinden iyi basardı matematiğe. Çünkü normal insanlar gözlerinin önündeki şeyi görürlerdi. Çünkü normal insanlar korku, öfke, üzüntü hissetmezdi.

Ve biz o günden beri hep olmadığımız bir şeyleri olmaya çalışıyoruz. Danışanlarım arasında daha dışadönük olmadığı için acı çeken o kadar içedönük özellikli insan var ki, nasıl bir yeteneğe sahip olduklarını bilmeden. Danışanlarım arasında o kadar yalnızlığa alışmaya çalışan dışadönük insan var ki, bu yetenekleriyle nasıl baş edeceklerini bilemeyen!

Kişilik tipleriyle ilk ilgilenen kişi olmamasına rağmen dışadönük – içedönük kavramlarını C.G. Jung günlük dilimize sokmuştur. İçedönüklüğün neredeyse bir hakaret gibi kullanılacağını bilse herhalde iki kere düşünürdü! Bu tanımlarla beraber Jung’un Düşünsel – Duygusal – Sezgisel – Duyumsal tipoloji haritaları, bugün bile Myer-Briggs gibi en çok kullanılan kişilik analizi testlerinin temelini oluşturuyor. Tabi ki hiç bir model bireyi tam olarak yansıtamaz, ve menü, yemeğin kendisi değildir, ancak bu model, acımızın kaynaklarına bir ışık, kendimiz olma yolculuğunda bize bir umut olabilir.

Batı toplumunun bireyselliğe vurduğu en büyük darbelerden biri, bütün sosyal yaşamı belki de dışadönük düşünürler için tasarlaması. Düşünsenize, doğduğumuz günden beri bize girişken olmamız, herkesle konuşmamız, sosyal olmamız öğretiliyor. Ve de deniyor ki “akıllı ol, mantıklı davran, rasyonel düşün!”. Ama bu yukarıdaki basit modele göre bile mümkün olan 8 kişilik tipinden yalnızca bir tanesi! Ne yani, diğer 7 tipoloji, genetik birer hata mı! İçedönük düşünsel ben ve içedönük sezgisel kardeşim birer anomali miyiz!

En büyük acı, insanın içinden olduğu şeyin yeterli olmadığı, geçerli olmadığı, bu davranış ve algılama biçimiyle toplum içinde iyi bir konum elde etmesinin mümkün olmadığı, iyi bir eş, iyi arkadaşlıklar, iyi bir çevre oluşturamayacağı korkusunun hem de onu en sevenler tarafından bilinçaltına yavaş yavaş işlenmesi… Hele ailenizin bütün bireyleri ile farklı bir tip ile doğmuşsanız…

Hey! Bu yazının içinde bir şeyler uyandırdığı sizlere sesleniyorum! Olduğunuzdan başka bir şey olmayı çalışmayı bırakın artık! Hayır her toplulukta en konuşkan kişi siz olmazsanız dünya başınıza yıkılmayacak! Hayır, ara sıra yalnız kalmaya ihtiyaç duymak hiç de garipsenecek bir davranış değil! Hayır, dinlenmek için kalabalık, hatta gürültülü ortamları seçmeniz sizin acayip olduğunu göstermez. Artık içsel ihtiyaçlarınızı fark edin. Çünkü bunları sizin kişiliğinizin temellerini oluşturuyorlar! Ve bu kişiliğinizin gereklerini yerine getirmeye başlayın. Ancak olduğunuz kimseyi tam olursanız o zaman yaşamınızda bir şeyler değişmeye başlayacak. Başkalarının olmanız gerektiğini söylediği şeyi olmaya çalışmaya bırakın, ve olduğunuz şeyi en iyi şekilde, en işinize yarayacak şekilde, en büyük mucizeleri yaratacak şekilde olun. Bu dünyada boşuna bulunduğunuzu düşünmüyorsunuz değil mi?