Bir şey değiştirmeye çalışan kişinin başına neler geleceğinden ve bununla nasıl başa çıkması gerektiğinden bahsedelim biraz gelin. Bu politik bir yazı değil, ama politik arenayı örnek olarak kullanalım. Yazının içinde detox ve meditasyon bile var! 😉
Dediğim gibi tamamen politik bir görüşten ve tercihten bağımsız olarak, gelin bir önceki belediye seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun seçimi nasıl kazandığına, rakiplerinden gelen saldırıları nasıl karşıladığına bakalım. Hem bireysel, hem kurumsal değişimde, hem de politik seçimlerde rakibinizin sizinle uğraşması ve muhatap alması, sizi bir tehdit olarak gördüğünde gerçekleşir ancak. İmamoğlu da son seçimlerde bildiğiniz gibi bir çok kişisel saldırıyla, karakter suikastıyla karşılaştı. Bir değişim gündemi ile yola çıktığınızda her zaman bu olur.
Rakibiniz hiçbir zaman bu değişim gündemi üzerinden sizinle etkileşime girmez. Bu gündemin hataları, eksik yönlerini tartışmaz. Çünkü bu, seçmenlerin dikkatini sizin gündeminiz üzerine çekecektir tekrar. Rakibinizin amacı ise dikkati sizin gündeminizden, savlarınızdan, iddianızdan mümkün olduğunca çabucak dağıtmak ve başka yere, mümkünse sizin kişisel hatalarınıza, tartışılabilir davranışlarınıza çekmektir. Bu yüzden bir şirkette veya kamu alanında önemli, gerekli, ancak değişime maruz kalacakların ama geçici bir rahatsızlığa ve küçük kayıplara razı olmasını gerektiren değişimleri gerçekleştirmeye çalışan herkes bu şekilde saldırılarla karşılaşabilir. Sonuçta liderlik insanları tolere edebilecekleri oranda rahatsız etme sanatıdır. İnsanlar da tolerasyon seviyelerine yaklaşan rahatsızlıklara bu rahatsızlığı yaratan kişinin dikkatini dağıtarak bu sayede de değişim gündeminden uzaklaştırmaya çalışarak direnirler.
Dediğim gibi hem kurumsal yaşam, hem de politik arena bunun sayısız örneği ile dolu. O açıdan seçimi kazanma ihtimali olan her aday gibi İmamoğlu’nun da bunlarla karşılaşmasında hiçbir şaşılacak şey yok. Buradaki önemli soru şu: Bunlara nasıl yanıt verdiğini hatırlıyor musunuz? Muhtemelen hayır. Çünkü İmamoğlu BU SALDIRILARA ÇOĞU ZAMAN BİR YANIT VERMEDİ. Yani odağını hiç dağıtmadı. Hiçbir zaman rakibinin onu çekmeye çalıştığı konuları gündem yapmadı. Her zaman kendi gündemine bağlı kaldı. Rakibinden nadiren bahsetti. Hep ne yapacağını, neyi hedeflediğini, yani kendi gündemini konuştu. Hatta saldırılar kazanılan seçimin iptal edilmesine kadar vardı.
O gece yaptığı konuşmayı hatırlıyor musunuz? O gece bu iptalin sorumluluları hakkında ne dediğini, onlardan nasıl bahsettiğini hatırlıyor musunuz? Yine muhtemelen hayır. Çünkü neredeyse hiç BAHSETMEDİ. Ama o konuşmayı, nasıl ceketini çıkardığını ve sonrasında söylediği birkaç cümleyi muhtemelen herkes hatırlıyordur. Bu sayede İmamoğlu hem kendi odağını korudu, hem de ona oy vereceklerin odağını kendi istediği yerde tuttu.
Siyasi yelpazenin sadece bir tarafını övmek için anlatmıyorum kesinlikle bunları. Erdoğan da son bir iki seçim haricinde neredeyse tüm seçimlerde bu stratejiyi güttü. İlk seçiminden başlayarak hiçbir zaman rakiplerinin gündeme getirmeye çalıştıkları üzerinden konuşmadı, saldırılara yanıt vermedi. Hep bir gelecek gündemi ile, bir vizyonla insanların önüne çıktı, ve kitlesinin odaklarının dağılmasına izin vermedi. Son dönemde bunu bırakmışa benziyor ve sonuçlarını hep beraber izleyeceğiz.
Bugünlerde Kılıçdaroğlu benzer saldırılara maruz kalıyor. Bu saldırılara nasıl yanıt verdiği (veya vermediği), kendi odağını, bu sayede de seçmenin odağını nasıl yönettiği, hele bu kadar farklı kitlelerden oy isterken, muhtemelen seçim sonuçlarında önemli etken olacak.
Siyaseti bir kenara bırakırsak, ister siz ister bireysel alanda bir değişimin peşine düşmüş ve kişisel liderliği ele almaya niyet edin, ister de kurumsal veya kamusal alanda önemli, özellikle de adaptif öğeler içeren bir değişime liderliğe girişin, o zaman bu şekilde odağınızı dağıtmak isteyen, ne yapmaya çalıştığınızı unutturmaya çalışan içeriden ve dışarıdan saptırıcılarla karşılaşacaksınız. Örneğin kişisel bir alışkanlığınızı değiştirmeye kalktığınızda, veya yeni bir “faydalı” alışkanlık geliştirmeye çalıştığınızda ne olduğunu fark ettiniz mi? Örneğin spora veya diyete başlamak gibi? Veya o meditasyon minderine her gün oturmak gibi? Bir anda dikkatinizi o yapmak istediğiniz şey dışında dünyadaki tüm diğer şeylere vermek için inanılmaz bir istek duymaz mıyız hemen? Geçen haftalarda eşimde kısa bir detox programı uyguladık. O bir hafta boyunca kebaplar, hamburgerler, pideler aklımdan çıkmadı desem yalan olmaz! Detox bittiği anda bu yiyecekleri de bir anda unuttum nedense! Aynı şekilde meditasyon saati geldiğinde birden aklınıza bir sürü yapılacak önemli şeyin veya hemen şimdi üzerinde çalışmazsanız kesinlikle unutacağınız harika fikrin geldiğini fark ettiniz mi?
Bu durumda yapmanız gereken en önemli şey, ister bireysel, ister kurumsal bir değişimin liderliğine soyunmuş, isterseniz politik arenada bir göreve aday olmuş olun, kesinlikle odağınızı, dikkatinizi her ne pahasına olursa olsun korumak ve gündeminizi, amacınızı, niyetinizi kesinlikle UNUTMAMAK. Eğer siz ne için ayağa kalktığınızı bu kadar çabuk unutup da bu çeldiricilerin tuzağına bu kadar kolay düşerseniz, onların söylediği bazen saçma sapan şeylere kendi gündeminizden, çok önemli olduğunu iddia ettiğiniz ve bu yüzden rahatsız olmaya razı olmamız gerektiğini anlattığınız değişimlerden daha fazla değer verirseniz, biz nasıl size güvenip de peşinizden gelelim ki?
Liderin içsel ve dışsal tuzakları ve bunlarla başa çıkma yolları, 6 Mayıs’ta başlayacak ICF onaylı Yönetici ve Liderlik Koçluğunda Ustalık Serisinin ilk eğitiminin de konusu. Bu eğitimle ilgili daha detaylı bilgiye Yönetici ve Lider Koçluğu Programı linkinden ulaşabilirsiniz.