İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ölüm kampı Auschwitz’de üç yıl kalan, ve “Adler ve Freud’dan sonra Viyana’dan çıkan üçüncü okul” diye anılan Logoterapi’nin kurucusu Viktor Frankl diyor ki, “kendi yaşamında bir anlam bulma gayreti, insanın başlıca motivasyon gücüdür.” Herhalde onun için bir çoğumuz, yaşam amacımızı bulmak, bu dünyaya, bu yaşama neden geldiğimizi bulmak ve bu yaşamamızla ne yapacağımıza karar vermek için uğraşıp, didinip duruyoruz. Ancak bilmemiz gereken şu ki “insan yaşamımın anlamı ne diye sorduğunda fark etmelidir ki aslında bu sorunun sorulduğu kişi kendisidir.”

İşte bu soruyu üstüne almaya karar veren insandır değişimleri yaratan, belli bir vizyon ve hedef belirleyip bu hedefe doğru ilerlemeye, ama hızlı, ama yavaş, ilerlemeye başlayan. Ben bir yaşam ve yönetici koçu olarak, kendisine sorulan bu soruya artık bir yanıt vermeye karar veren insanlarla çalışırım. Ve bu soruya yanıt vermenin, herhangi bir şekilde yaşam kalitesini yükseltmenin ve gerçek anlamda değişim yaratmanın yolu, bu sorunun altında yatan ve belki de bu sorunun içeriğini oluşturan üç ana soruya yanıt vermekte yatar.

Bu sorular arasında da en önemlisi belki de “ben kimim” sorusu. Ben kimim sorusu, kendinin farkında varmaya başlayan ve evrendeki varlığını sorgulamaya başlayan her insanın binlerce yıldır sorduğu ve pek de tatminkar bir yanıt alamadığı bir soru aslında. Öyle ki bir çok öğreti, “insan ancak ne olmadığını bularak ne olduğunu anlayabilir” diyecek kadar bu soru karşısında çaresiz kalmış. Ama benim yapmamızı istediğim şey bu zor soruya felsefi veya mutlak yanıtlar bulmak değil. Ben bu soruya çok daha işlevsel, yani “ben tamam bir şeyler için yola çıkıyorum da, yaşamdan bir şeyler talep etmeye ve bunun için çalışmaya niyetleniyorum da, ben masanın üstüne ne koyuyorum, ben bu denkleme ne getiriyorum?”, bunu sorgulamaktan bahsediyorum.

Fritz Perls der ki, olayların, durumların, nesnelerin, sözlerin hatta dilin kendiliğinden gelen hiçbir anlamı yoktur aslında. Onlara o anlamı veren bizim algılama ve anlamlandırma sürecimizdir. Yani Talmud’da dendiği gibi “dünyayı olduğu gibi görmeyiz, dünyayı olduğumuz gibi görürüz.” Onun için kim olduğumuzu ve kendi dünyamızı anlamak için kendi düşünce biçimimizi, paradigmalarımızı, kurallarımızı, anlam haritalarımızı, değerlerimizi, ihtiyaçlarımızı, güçlü güçsüz yanlarımızı ve bunların diğer insanlardan nasıl farklı olduğunu, bizim yaşam gerçekliğimizi nasıl oluşturduğunu araştırmak, kim olduğumuzu anlamanın en önemli parçalarından biri olacaktır.

Kim olduğumuzu bir parça ortaya döktükten sonra artık “ben ne istiyorum?” sorusunu yanıtlayabilmek için daha donanımlı hale gelmiş durumdayız. Bizi bu dünyaya getiren bir istek, bir niyetti. Ve sizi bu yazıyı bu noktaya kadar okumanıza neden olan başlıca şey de bir istek veya niyet. Kendi isteklerinin, niyetlerinin ve seçimlerinin yaratımıdır bir bakıma insan, eski ustalar “insan her an kendi kendinin yaratıcısıdır” diye boşuna dememişler. Ve bu yaratımın en kökünde her zaman bir istek var.

Nieztche “yeteri kadar nedeni olan insan, her türlü nasıla dayanır” demiş. Ben de “yeterli nedeni olan insan, nasılın kapısına dayanır” diyorum. Ben kimim  ve ne istiyorum sorularından gelen nedenleri ile silahlanmış insan, artık ister istemez üçüncü soru ile, yani “ben bu istediğimi nasıl elde edebilirim”le karşılaşır. Yani bu hedefine ulaşabilmek için strateji oluşturma, stratejisine uygun araçları belirleme, kaynakları edinme ve eyleme geçme aşamasındadır artık. Bu stratejiyi daha yapılabilir, daha sonuca yönelik ve daha etkin kılacak şey de ilk iki soruya yanıt vermiş olmaktır. İnsan kendi güçlü yanlarını, ihtiyaçlarını, değerlerini, kişiliğini, normalde kendini nasıl bloke ettiğini, nasıl motive olduğunu ve kim olduğunun benzeri parçalarını bilerek oluşturduğu strateji, hem de ulaşmak istediği hedeflerle de gerçekten uyumlu olursa,  herhangi bir kitaptan alacağı standart çözümlerden çok daha fazla başarı şansına sahip olacaktır.

Strateji her ne kadar çok önemli olsa da ondan da önemli olan şey her zaman eyleme geçmektir. Hedeflere şimdiye kadar sadece ben kimim sorusuna yanıt vererek, hedefler ve amaçlar belirleyerek ve stratejiler oluşturarak ulaşıldığı görülmemiştir. Bütün bu soruların yanıtları uygulamaya dönüştürülmediği sürece, bütün bu çalışma keyifli bir bulmaca çözme alıştırmasından öteye gidemez. Ve uygulama, davranışsal değişim ve eylem olmadan, strateji, planlama ve düşünce, hiç bir şeydir. Eyleme dönüşen düşünce ise yaşamımıza aradığımız anlamı katacak şeyin ta kendisidir.