Gündem o kadar müsait ki liderlik üzerine düşünmeye, liderlikten bahsetmeye, bu enerjiyi kaybetmeyelim ve başlayalım kurumlara, sistemlere liderlik yapmaktan bahsetmeye… Politika yapmayacağız, en azından açık olarak… Ama kurumsal sistemlerde liderlik için yazdıklarımı olduğu gibi kamusal alanda liderliğe adapte edebilirsiniz, tahmin ediyorum ki! :)
Hadi başlayalım:
“Benzer kaynaklara, yeteneklere ve yetkinliklere sahip iki birey, organizma veya sistemden, hangisi içsel ortamını ve dış ortamını daha etkin bir biçimde tarayıp, daha etkin bir biçimde ilgisini yöneltmesi gereken şeyleri belirleyip, daha etkin bir biçimde bunlarla ilgili eyleme geçebilirse, o diğerine göre daha başarılı olacaktır”. Bu bizim Eurasian Gestalt Koçluk Programı‘nın da felsefesini, yönelimini belirleyen, temel Gestalt değerlerinden biri…
Bu üç alan:
- kendi içini ve dışını etkin bir biçimde taramak, yani veri toplamak, yani ne olduğunu olduğu gibi, filtrelemeden ve bazı alanları alışkanlıkla her zaman gözardı etmeden izlemek,
- tüm bunlardan gerçeklikle ve o an için neyin önemli olduğunu doğru şekilde tespit ederek anlam çıkarabilmek, kendisinin ve liderlik ettiği grubun dikkatini doğru yöne yönlendirebilmek ve dikkati gerektiği süre kadar burada tutabilmek,
- ve eylem için harekete geçmek ve geçirebilmek,
sanki etkin liderliğin anahtarları gibi gözüküyor, ne dersiniz?
Hatta bu tanıma göre liderlik denen şey, kişinin liderlik ettiği kurum, organizasyon, sistem için, o sistemin mevcut durumda dikkatini vermesi gereken şey veya şeyleri belirlemesi, ve sistemin dikkatini ve odağını buna yönlendirmesi ve onun üzerinde tutması, ve sonucunda da onları harekete geçirmesi gibi bir şey… Fena bir tanım değil bence!
Bu ve diğer liderlik tanımlarında olduğu gibi, tanım yapmak, hatta fena olmayan bir tanım yapmak nispeten kolay. Daha zor olan, kendimizde bu tanımın işaret ettiği davranışları yaptığımız ve yapmadığımız zamanları görebilmek. Buna uygun düşünüş ve yaklaşımda olduğumuz ve olmadığımızın farkına varabilmek… Ondan da zor olan, bu becerileri geliştirmek, olduğundan daha da öteye götürmek… Ve liderlerin, ve onlara destek olmaya çalışan biz koçların yapması gereken de bu.
Bu da kaçınılmaz olarak kurumsal alanda ve tabi ki kamusal alanda liderlik yapmaya kalkan herkesin bu görevi hakkıyla yerine getirebilmesi için yapması gereken birincil şeyi, kendini, kendi düşünüş, yaklaşım, tutum ve davranışlarını incelemek, anlamak olarak ortaya koyuyor…
Çünkü eğer bunu yapamazsam, yukarıdaki tanıma göre muhtemelen başarılı ve etkin olmanın birinci koşulunu yerine getirmemiş olacağım:
“Kendi iç ve dış ortamlarımı etkin bir biçimde taramak ve anlamlandırmak…”
Kendi içimi, kendi duygusal, düşünsel, kültürel formasyonumu, düşünüşümü geçmişimin, arzularımın, korkularımın, tatmin olmamış ihtiyaçlarımın nasıl şekillendirdiğini bilmezsem eğer, dış dünyada gördüğüm herşeyin de bu iç dünyamın filtresinden geçtiğini, bu içsel formasyonumun, özellikle de tatmin olmamış alanlarımın yönlendirdiği yerlere daha çok baktığımı, ve gördüklerimi de yine bu insan olmanın kaçınılmaz koşulu olan hasarlı iç dünyanın ışığında, taraflı olarak anlamlandırdığımı fark etmeyeceğim…
Dış dünyada gördüğüm herşeyin kendi iç dünyamın bir yansıtması olduğunu görmeyeceğim, ve sanki olanlar, karşılaştığım durumlar, dünya hakkındaki fikirlerim, düşüncelerim, yorumlarım gerçekmiş gibi kabul edeceğim… Yani kendi zihnimden geçenlere inanacağım… Benim düşüncelerimin doğru olduğu üzerine mücadeleye, kavgaya, savaşa gireceğim… Bir lider ve onun yönettiği gruplar için bundan daha tehlikeli bir şey de yoktur herhalde…
İşte ancak mevcut davranışını, düşünüşünü, yaklaşımını anlayabilen kişi, bundan farklı bir şekilde davranmak, düşünmek veya yaklaşmak için bir fırsata, seçim şansına sahip olabilir. Jean Jacques Rousseau’nun da dediği gibi, “ne yaptığımın farkında değilsem, onu yapmaya devam etmekten başka şansım olamaz”…
İşte koçluk desteğinin liderlerin gelişiminde bu kadar önemli ve yaygın kullanılmasının da en önemli nedenlerinden biri, bence bu. Etkin bir lider, düşünüş ve yaklaşımlarının ardındaki koşulları, nedenleri, içsel ve tarihsel faktörleri bilen, kendini, özellikle de risk yaratabilecek taraflarını doğru değerlendirebilen, ve bu taraflarını yönetebilen kişilerden çıkıyor sanki… Koçun etkinliği de, liderin bunu yapabilmesine destek olabildiği, bunu yapabilmesi için gerekli yapıyı sağlayabildiği, ve bazen hiç de sevimli olmayabilen bu süreçte hem danışanını hem de kendini sağlam tutabildiği ölçüde artıyor…
Bir sonraki yazıda, peki nerelere bakmak lazım, liderler olarak içsel dünyamızda neleri anlamamız, kendimizle ilgili nasıl bir anlayış geliştirmemiz lazım, bunu araştırmaya başlayacağız.
Koçluk sürecinde ; Kişinin liderlik yapma ihtiyacının anlamlandırılması ve duygusal ihtiyaçları ile temas etmesi , davranışsal değişiklikler için bir araç olabilir ….