Baktım da, e-dergimi yazmaya başlayalı 15 ay olmuş. On beş ay boyunca, bir sonraki hafta ne yazacağımı planlamadan, o an benim için ne en öndeyse, aklımda neler dolaşıyorsa, içimden ne geliyorsa onları yazdım. Bir çok konu işledik burada, birbiriyle alakalı, veya değil. Ve dönüp baktığımda bu yazılarıma, nelerden bahsetmişiz diye, aslında tek şeyden bahsettiğimizi görüyorum: Ustalıktan ve ustaca yaşamaktan.

Ustalık ve ustaca yaşamak, bir yer, ulaşılan bir seviye, bir mertebe veya paye değil, bir oluş halinin, hatta bir yolculuğun adı benim için. Ustalık yolculuğuna çıkarken hazırlayacağımız çantaya koymamız gereken en önemli şeyler lütuflarımız, güçlü yanlarımız, yeteneklerimiz. Çünkü ancak gerçekten bizim olanı, zaten iyi olanı mükemmele oradan da öteye taşıyabiliriz. İyi yaptığımıza yaptığımız yatırım ve amacımıza ulaşmak için uyguladığımız disiplindir bizim bu yolculuğa başlatan.

Ancak eğer usta olmak istiyorsak, hem de yaşamın ustası sadece iyi yaptığımızda uzman, hatta en iyi olmak da yetmez. Usta başkalarının ne yaptığıyla ilgilenmez, hatta bazen kendisinin yaptıklarını başkalarının nasıl olup da yapamadığına şaşırır, elinden geldiğince göstermeye çalışır. Ama usta içinde yanan öğrenme aşkıyla, ilerleme aşkıyla, kendini bilmek, kendini gerçekleştirmek için çalışır. Acı çeker usta, ama zorluklardan yılmaz. Izdırabından daha da ustalaşmak için yararlanır. Yaptığı şeyle ilgili bilinecek her şeyi bilmeden içi rahat etmez. Başkalarının göremediği nüansları görür, ve ustası olduğu konuyu ileriye götürür.

Usta bilir ki bilinecek en önemli şey kendisidir. Onun için korksa da gölgesine ışık vermek için çalışır, en karanlık yanlarını derin bir içsel şefkatle ve öz sevgiyle kabul eder. Dünyanın zıtlıklar ve paradokslar üzerine kurulduğunu bilir ve bunlardan zevk alır, kendi içinde bütünlüğün peşinde koşar. İhtiyaçlarının farkındadır usta, onları birinci önceliği yapar. İhtiyaçları karşılandığı için de hoşgörülü, sevecen ve vericidir, o verdikçe kasesi hiç boş kalmaz. Yapabileceklerini bilir, yapmak istediklerini yapar, yapamayacaklarını kabul eder, ihtiyaç duyduğunda yardım ister.

Orada da durmaz usta, çünkü onun asıl aşık olduğu sanatı, zanaatı değildir. Usta aslında ustalığa aşıktır. Kendini gerçekleştirmenin, deneyimleyebilmenin hazzıyla yaşar usta. Başka ne yapabilirim diye sorar, daha iyi nasıl olur diye sorar, hangi alanlarda da ustalığımı deneyimleyebilirim? Yan alanlara da kayar usta. Yapabileceklerinin sınırını görmek ister, ama hırsına yenik düşmez. Yaşamın ustası olur usta, ustaca yaşamaya başlar. Fiziksel, enerjisel, duygusal ve düşünsel bedeninin farkındadır ve hakimidir. Evrenin elinde oyuncak olmayı bırakır.

Usta ustalığa güçlü yanlarının üzerinde yükselerek, olduğu kişiyi onurlandırarak, doğuştan gelen kişilik özelliklerine dayanarak varmıştır. Ama fark eder ki bu yolda sahip olmadığını sandığı yönleri de ortaya çıkmış. Algı ve yargının bütün fonksiyonlarını, düşünmeyi, hissetmeyi, duyumsamayı ve sezmeyi de aynı beceri ve keyifle kullanmaya başlamış. Birden varlığının merkezinde bulunan ve aynı zamanında bütününün tamamını oluşturan özünü fark eder. İlk defa kendini algılar, ne olduğunun bilincine varır. Kendisi olmak yolculuğunun vardığı yerde usta, başladığı yere döner.

Zümrüd-ü Anka kuşunu, o mükemmel, o kamil kuşu aramaya karar veren ve yola çıkan kuşların sadece bir kaç tanesi sonuna kadar gider ve, zorlu ve uzun bir yolculuktan sonra varırlar Kaf Dağı’nın tepesindeki sarayına. Çok yorgun ve argındırlar, ama yüreklerinde gitgide artan heyecanları bütün diğer hisleri bastırmaktadır. Saygıyla iterler taht odasının kapısını, yürekleri yuvalarından fırlamasın diye dua ederek. İçeri girdiklerinde şaşkınlıktan ufak dillerini yutarlar. Çünkü karşılarında sadece bir ayna vardır çünkü. Ve bu aynada kendilerini görebilmelerinin tek yolu, bu zorlu yolculuğu yapmaktır.

Ustalık, bir paye, bir seviye, bir unvan, bir yer değil, bir yolculuğun adıdır. Yolunuz açık olsun.