Okuma süresi: 4 dakika

Atatürk, Ankara’ya gidip de Büyük Millet Meclisi’ni açmadan ve Kurtuluş Savaşı’nı başlatmadan önce başta Erzurum, Sivas ve Amasya Kongreleri olmak üzere bir çok bölgesel kongreyi boşuna yapmadı.

Çünkü liderliğini yapmaya kalktığı şey o kadar büyük, o kadar zordu ki, toplumun tüm kesimlerinin desteğini alması gerekiyordu. Sadece doğal olarak onun yanında saf tutanların desteğini alması yeterli gelmeyecekti. Çünkü yapmaya kalkıştığı şey sadece “yurdu işgal eden düşmanlarla savaşmak ve onları yurttan kovmak” değildi. Yapmaya kalkıştığı şey, her ne kadar yabancı işgalcilere boyun eğmiş olsa da Osmanlı Hanedanı’na 621 yıldır bağlılıklarını sürdüren halkın, yurtlarını işgal eden düşmanla mücadele etmek için gerekli iradeyi bu Hanedanın emirlerine rağmen göstermesini sağlamak; bu halkın binlerce yıl boyunca geliştirmiş olduğu hükümdarına koşulsuz şartsız biat etme alışkanlığını bırakıp kendisinin ve ülkesinin özgürlüğünü koruma sorumluluğunu eline almasını sağlamaktı bir yerde… Özellikle de bu devlet ve hükümdar, halkın en önemli değerlerinden biri olan dini de temsil ederken…

Ataturk-1930-amongpublicBöyle büyük bir değişim ve harekete liderlik yapmaya kalkıştığında Atatürk, bunu tek başına yapamayacağını biliyordu. Her ne kadar yurt dışında yaşamış, modern çağın fikirlerine kendi düşünce yapısını oluştururken yer açmış olsa da, bu toprakları, bu toprakların insanlarını çok iyi tanıyor, bu insanların değer sistemlerini çok iyi anlıyordu. Bunun için toplumun ileri gelenleri ile görüştü, irili ufaklı kongreler yaptı, yaptırdı, ve öncelikle ciddi bir destek alt yapısı oluşturdu. Yine de bu alt yapıya dayanıp da kendi başına ilerlemedi, Ankara’da bir demokratik meclis kurdu ve bu mecliste ülkenin tüm kesimlerinin, tüm illerinin temsil edilmesini sağladı. Bu meclisin tartışmasını, uzlaşmasını, irade koymasını ve kararlar almasını sağladı, ve ancak bu meclisin, meclis iradesinin ve kararlarının desteği ile ülke ve halkı için çok ama çok zorlu, acılı ve bir o kadar da kaçınılmaz Kurtuluş Savaşı’na girişti. Bu mücadelede elde ettiği başarı ve kazandığı desteği daha sonra Cumhuriyet’in ilanı ve diğer devrimleri gerçekleştirmek için kullandı.

İster takımınızı, ister ailenizi, ister şirketinizi, ister ülkenizi, isterseniz de dünyayı değiştirmeye niyetli olun, Atatürk’ün bunu niye yaptığını, hemen bir emriyle harekete geçecek bir sürü komutan ve birlik var olduğu halde, düşman tüm vatanı adım adım işgal ederken neden toplantılar yaparak zaman geçirdiğini anlamak, başarılı olmanız veya kendinizi istemediğiniz bir yerde bulmanın arasındaki fark olabilir.

Özellikle giriştiğiniz değişim “adaptif”se, yani insanların rahatını ciddi biçimde kaçıracaksanız, yani onların değer ve kimlik tanımlarına dokunacaksanız, yani onların içinden çıkılmak istenen durumun yaratılmasındaki kendi paylarının ve bundan çıkmak için kendi yapmaları gerekenlerin sorumluluklarını almalarına zorlayacaksanız, yani bu insanlar artık otomatik ve rahatça yaptıkları şeylerden vazgeçip yeni ve yabancı şeyleri yapmayı öğrenmek zorunda kalacaklarsa, o zaman Atatürk’ün çok iyi bildiği bazı şeyleri sizin de anlamanız, sizin bu insanların desteğini alarak ilerlemenizi, hatta hayatta kalmanızı sağlayan en önemli şey olabilir…

Aşağıda, bu ve benzeri örneklerden, okuduğum bu konuda yazılmış bir çok harika kitaptan, bu konuda deneyimli hocalarımdan ve bunlardan da fazla bu tip değişim dönemlerine liderlik yapmaya kalkışmış bir çok kişiye koçluk yaparken öğrendiklerimi, ve bu öğrendiklerimden özellikle danışanlarımın işine yarıyor gibi gözükenleri elimden geldiğince özetmeye çalışacağım. Dediğim gibi, maddeler birer özet. Bazıları üzerine daha önce daha uzun yazılar yazdım, bazıları hakkında kitaplar yazılabilir, yazılmış. O açıdan bu kadar engin bir konu için kesinlikle eksik bir liste, o açıdan affınıza sığınarak kendi anlayışımın sınırları içinde kalarak paylaşıyorum:

Ey liderliğe soyunan cesur kişi! Eğer bir yerde, bir şeyleri değiştirmeye kalkacaksan, şu önerileri en azından değerlendirmen, belki de işini biraz olsun kolaylaştırabilir:

photo-1433840496881-cbd845929862Kendine ilk sorman gereken, sonra sorman gereken, her şey bitince tekrar sorman gereken en önemli soru şu: “Burada ne oluyor?”. Bu soruyu ne kadar doğru zamanlarda sorabildiğin, ve sorunun yanıtını ne kadar objektif bir biçimde arayabildiğin, giriştiğin çabanın başarısını belirleyecek. Ancak eğilimin muhtemelen işin içine girmek, hemen eyleme geçmek, hızlı hareket etmek, ve harekete başladıktan sonra da eylemin içinde kalmak olacak. Bu olduğunda, yani bu şekilde hızlı gitmek istek ve eğiliminde olduğunda bile “Ne oluyor burada” sorusunu sorman, seni güçlü ve başarılı kılacak en önemli şey. Arada yukarı çıkıp ne oluyor burada diye sormazsan, aşağıda neler olduğunu göremezsin. Ancak bu da yeterli değil. Öte yandan sadece yukarıdan çıkıp bakarsan, ve oyun alanına hiç inmezsen, bu sefer de hiç bir şey değiştiremezsin. Birinci dikkatini vermen ve kendine öğretmen gereken şey, bu ikisini birden ve dengede yapmak olacak.

Burada ne oluyor sorusunu araştırırken de içinde bulunduğun ve değiştirmeye aday olduğun sistemin, dinamiklerin, alışkanlıkların, kültürün, davranışların nasıl ve neden böyle çalıştığını anlaman lazım. Fonksiyonel olmayan hiç bir sistem veya davranış yoktur, çünkü her sistem, davranış, dinamik, denge, bir şeye hizmet ediyordur. Bunu özellikle anlamaya çalış. “Bu neye hizmet ediyor?”, sorman gereken önemli sorulardan bir başkası. Bu sorunun kardeşini de hep yanında tut: ” Ve bunun maliyeti ne?”

Ne olduğunu araştırman çok önemli, ama dediğimiz gibi sonsuza kadar analiz yapamazsın. Analizinin mükemmel olmasını bekleme, ve bunun için uğraşma. Örgütsel Psikoloji alanının babalarından Herbert Shepard‘ın dediği gibi, “bir sistemi tanımak, anlamak istiyorsan, onu değiştirmeye çalış”. Yaptığın her eylemin bir yandan değişim yaratmak kadar, bir yandan da bir deney, yani yeni bilgi ve veri üretmek amaçlı olmasını sağla.

Tüm bu sorgulamalarını yaparken mutlaka ve mutlaka çekici bir gelecek resmi yaratmaya çalış. Bu şirket, bu takım, bu aile, bu ilişki, bu ülke, aslında kendisi için mümkün olabilecek hangi gelecek resmine gidebilir? Bu vizyonu somut değerlere, prensiplere indirgemeye çalış. Vizyonun havada kalan, beylik, anlamsız kelimelerden oluşmasından kaçın. Onun yerine senin ve bu vizyonu sahiplenecek diğer insanların kararlarına ve eylemlerine kılavuzluk edecek prensipler içermesini sağla. “Peki biz şimdi ne yapacağız?” veya “şu konuda nasıl karar almalıyız?” veya “bunu yapalım mı?” diye sorduklarında insanlar, onlara “neydi bizim vizyonumuz?” veya “Neydi bizim burada hayata geçirmeye çalıştığımız prensipler/değerler/çalışma şekli?” diye sorduğunuzda ve “Buna göre ne karar almamız lazım?” diye kendilerine sorduğunuzda, başka söze gerek kalmasın…

“Yurtta sulh, cihanda sulh” gibi…

“İkinci Dünya Savaşı’na girsek, bundan karlı çıkar mıyız?”

“Neydi vizyon?”

“Çevremizdeki ülkelerde bazı karışıklıklar var. Akıllı davranırsak, bayağı işimize yarayabilir!”

“Vizyonumuza göre nasıl davranmamız lazım?”

Dialog örneklerini gündeme dayanarak sanırım arttırabilirsiniz!

Danışanlarıma önerdiğim bir şey var: Vizyonunuzun bir uzun, bir kısa, bir de çok kısa versiyonu olsun, ve bunlardan birini duymadan kimse sizinle giriştiği bir konuşmadan ayrılamasın. Çünkü önceki yazımızda belirttiğimiz insanları değişime odaklı tutmada bu vizyonunuz, en önemli araçlarınızdan birisi olacak.

Durumu analiz ettin. Neyin değişmesi gerektiğini anladığını düşünüyorsun. Vizyonunu belirledin. Bunu kelimelere döktün.

Şimdi artık bir Afrika atasözüne kulak vermenin zamanıdır:

“Hızlı gitmek istiyorsan tek başına git, uzağa gitmek istiyorsan başkaları ile”…

IMG_3327Eğer adaptif bir değişime liderlik edeceksen, yani insanlar yaklaşım, düşünüş, davranış, değerler ve bazen kimliklerini değiştirmek zorunda kalacaklarsa, mutlaka onları da işin içine katmak zorundasın.

Ve biliyorum… Çok iyi anlıyorum seni… Hızlı gitmek istiyorsun… İnsanlarla ve onları ikna etmeye çalışmakla zaman kaybetmek istemiyorsun… Zaten onca yıldır böyle gitmesinin nedeninin bu olduğunu düşünüyorsun… Hatta belki de bunun “delikanlılığa” uymadığını düşünüyorsun…

Eğer böyle düşünüyorsan, yukarıdaki Atatürk örneğini tekrar oku. Buna rağmen kaç suikast girişiminden kurtulduğunu araştır.

Rabin’i, Enver Sedat’ı araştır. John F. Kennedy’yi araştır. İsa’yı oku.

Ve unutma: Bir adım öndeysen lidersin, on adım öndeysen, hedef… Yalnız gidemezsin…

Eğer başkaları ile gitmenin öneminde ve gerekliliğinde hem fikirsek, o zaman ne oluyor burada diye düşünmeye geri dönelim. Bu değişim kimleri nasıl etkileyecek, kimlerin işine yarayacak, kimleri rahatsız edecek, kimler ise nötr kalabilirler bunu etraflıca düşün.

Önce dinle. İnsanlar nerede? Özellikle otorite figürleri, insanların doğal olarak yön bulmak için izledikleri formal ve informal liderler, düşünce liderleri neredeler? Ne düşünüyorlar? Girişeceğin değişim çabası, kimi, ne kadar, nasıl rahatsız edecek?

Kendine yandaşlar edinmek için çalışmaya başla. Durum, değişimin neden gerekli olduğu, neler yapılması gerektiği hakkında sohbetler, fikir alışverişleri başlat. İnsanların fikirlerini al. Onlara kendini anlat. Tepkilerini gözlemle. Doğal destek grupları oluşturmaya başla. Desteğini almanın kritik olacağı kişileri ve fikirlerini işin içine katmaya çalış. Alacağın desteğin müzakerelerini yap. Ancak bunu yaparken vizyon ve amaçlarından uzaklaşmamaya çalış. Unutma, sen kendi değişim amaçlarına odaklı kaldığın sürece, başkalarının da gündemine bunu almalarını sağlayabilirsin.

Eğer atanmış bir görevdeysen, – bir kurumda yöneticilik gibi – seni bu göreve atayanların, yöneticilerinin desteğini, bu olamıyorsa onayını al. Unutma, seni bu değişiklikleri yapman için işe almış olsalar bile, rahatsız edeceğin herkesle başa çıkmak, bu kişilere düşecek. Kurumların tepelerinde olan kişilerin söz, eylem ve davranışlarının hiç bir zaman sadece kendi kişisel düşünce ve istekleri olamayacaklarını, pozisyonlarının doğası itibari ile birbiri ile çatışmalı olan bir çok parçayı, çıkarı ve kişiyi dengede tutmak zorunda olduklarını, bu açıdan ağızlarından çıkan çoğu şeyin aslında organizasyonda yarattığınız etkinin bir barometresi olacağını unutma. Onun için bu kişilerle devamlı temasta kalmak, onların üzerindeki etkinizi ve baskıları anlamak, onların güvenini devamlı müzakere etmek, onları yapacaklarınızla ilgili bilgilendirerek aynı sayfada olduğunuza emin olmak, sizin için çok önemli olacak.

Sizi destekleyenlerle devamlı temas halinde olmak, yarattığınız dalgayı izlemek, anlamak ve göğüslemek, bu grubun değişim sürecinin bir parçası olmasını sağlamak, sorumluluğu paylaşmak, çekilen acıları anlamlı bir gelecek resmine bağlamak, amacınız ve vizyonunuzdan vazgeçmeden bu grubun üzerindeki sıcaklığı ve baskıyı yönetmek, yine sizin için en önemli görevlerden olacak.

Yani yandaşlarına yakın dur. Ancak sana karşı olanlara, yani bu değişimden en fazla zarara uğrayacaklara da en az yandaşların kadar yakın dur. En fazla direnecek kişilerle her zaman temasını devam ettir. Onlar üzerindeki etkini anla. Bu grup veya kişilerin kayıpları ile başa çıkmalarına destek olmak için elinden geleni, amacından vazgeçmeden yap. Çok fazla rahatsızlık verdiğinde ısıyı nasıl düşürebileceğini düşün. Ve gelebilecek olası saldırıları, hedeften saptırma çabalarını tahmin etmeyi, gelenleri soğukkanlılıkla karşılamayı bir alışkanlık haline getir.

Yandaşların ve dirençlilerden daha da fazla, ortadakilere yakın dur. Çünkü projenin başarılı olup olmayacağında belki de en fazla onlar söz sahibi olacaklar. Bu grubu kazanmak için çaba göster. Onlara verdiğin rahatsızlıkların farkında olduğunu belirt. Onları dinle. Onların seni ve yapmaya çalıştığını anlamasını sağla.

Tüm bunları yaparken herkesi kazanamayacağını, herkesin bu değişime adapte olmayacağını, olmak istemeyeceğini unutma. Bazı kararlar alman gerekebilecek. Bununla ilgili gerçekçi ol, ve sürecin tamamında romantiklikten mümkün olduğunca uzak durmaya çalış. Unutma, “burada gerçekten ne oluyor” sorusu, en önemli yardımcın.

Yani iyi bir “stratejist” ol. Politik düşün. “Hızlı gitmek istiyorsan kendi başına, uzağa gitmek istiyorsan başkaları ile git” cümlesini söylemenin ne kadar kolay, ama bunu her gün uygulamaya koymanın ne kadar çaba gerektiren bir şey olduğunu gör, bu kendilerine liderlik yapmaya kalktığın gruba karşı saygı geliştirmene yardımcı olsun.

Her zaman, ama her zaman bir yandan eylemler gerçekleştirirken, bir yandan da sistemde yarattığın etkileri gözlemle, satır aralarını oku, bir sonraki adımı izle, sistemin ısısını devamlı kontrol et. Her zaman ilk maddeye dön, o çok önemli soruyu sor: “Ne oluyor burada”…

Ama unutma, liderlik yapmak istiyorsan, tamamen de sistemle aynı olamazsın. En az bir adım da önde olmak zorundasın.

Değişim yaratabilecek kadar farklı, dışarı tükürülmeyecek kadar aynı olmayı becermek zorundasın.

Bunu sağladıktan sonra, yani insanların seninle gitmesini güvenli hale getirdiğinde, artık nasıl ilerleyeceğimizi, değişimi nasıl harekete geçireceğimizi tartışmanın zamanıdır.

Gelecek yazı, bunun üzerine…