Okuma süresi: 5 dakika

Haftalardır organizasyonel ve sosyal sistemleri ve bunlarda değişime nasıl liderlik edilebileceğini tartıştık. Tüm bunları tartışırken bu sistemlere liderlik edecek kişiye “ne oluyor burada” sorusuna yeteri kadar yanıt verebilmesi ve bu yanıta dayanan değişim çabalarını tasarlayıp yürütebilmesi için ipuçları vermeye çalıştık…

Tüm bu tartıştıklarımızın gelin “fonksiyonel” bir özetini yapalım. Bunu da herhangi bir yerde kalıcı değişiklik yaratmak isteyen lidere tavsiyeler olarak adlandıralım. Tüm bu tartıştıklarımızın içinde yer alan temel mesajlar nedir diye sorsak, herhalde şöyle bir özet çıkardı:

Sistemin öğrencisi ol…

systemstudentAnlamadığın şeyi yönetemezsin. Nasıl çalıştığını bilmedikçe değiştiremezsin. Herhangi bir organizasyon, kurum veya sosyal sistemdeki görülmez kuralların, tabuların, kutsal “ineklerin”, yani “cam duvarların” yerini öğrenmeden harekete geçen kişiler, genellikle bu duvarların yerlerini onlara çarptıklarında bıraktıkları “kan izleri”nden öğreniyorlar. Hem Amerika’nın, hem de başında olduğu ülkenin ekonomik ve askeri gücü nedeni ile dünyanın en güçlü adamlarından olan Obama’nın GQ dergisine verdiği röportajda sarf ettiği şu cümleler, karmaşık sistemlere liderliğin ne demek olduğunu çok güzel anlatıyor:

“Koltuğa oturmuşsun, konut piyasasının çöktüğünü, işsizliğin büyük hızla arttığını görüyorsun, yapılacak doğru şeyin ne olduğu ile ilgili bir hissiyatın var, ve sonra fark ediyorsun: ‘İşim artık sadece kendi partimi ikna etmekle, veya diğer partinin yapılması gereken doğru şeyleri bloke etmesini engellemeye çalışmakla bitmiyor, artık açılacak şu davayı, arka planda yapılacak bu lobi faaliyetini, teknik olarak bağımsız oldukları için ne yapmaları gerektiğini doğrudan dikte edemeyeceğim şu devlet kuruluşunu hesaba katmam lazım. Amerikan Merkez Bankası da var, ve onların da doğru şeyi yapmasını ummalıyım – ve bu arada, ekonomi artık global olduğu için Avrupalıların, Asyalıların, Çinlilerin, herkesin işin içinde olduğuna da emin olmalıyım.’ İşimin büyük bölümü sadece doğru politikaları belirlemek değil, bu politikaları hayata sokacak ve işi yürütecek olan bu devamlı değişen zemine sahip koalisyonları ve işbirliklerini sürekli olarak inşa etmekten oluşuyor.”

                                            – President Obama and Bill Simmons: The GQ Interview

52 Kart + 2 Jokeri hesaba kat…

iskambilVe bu sistemler, VUCA: volatil, belirsiz, kompleks, ve tam olarak adlandırılamaz, tanımlanamaz. Her an, her şey olabilir… Ben sadece bu alanlara odaklanacağım, şu olanla azıcık ilgileneceğim, o alanla ilgili hiç düşünmek bile istemiyorum diyemez lider. Kartların sadece bir bölümü ile oynayacağım ben diyemezsiniz. Uzakdoğu sporları hocam’ın dediği gibi “herhangi bir mücadeleyi hiç bir şeyin kendisini şaşırtmasına izin vermeyen kazanır”. Ve inanın, her zaman hesaba katmadığımız bir şey, bizi şaşırtma potansiyeline sahip öngörülemeyen, daha önce örneği olmayan bir şeyler olma olasılığı her zaman var. Bu durumun kendisini de oynayacağımız kartların arasına katmak ve normal saymak, lideri ayakta, zihnini açık ve sakin tutacak şeylerden biri olacak.

Kendini bil…

nosce-te-ipsumDediğimiz gibi, anlamadığınız şeyi yönetemezsiniz. Ve ilginç olan, biz insanların aslında en az tanıdığı, en az anladığı şey kendisi… Budistler, varlıkların öldükten sonra, yaşamlarında yaptıkları edimlere göre altı boyuttan birinde tekrar doğduklarına inanıyorlar: Cehennem, hayvan, aç ruhlar, insan, kıskanç tanrılar ve tanrılar boyutları… Amerikalı psikolog ve yazar Mark Epstein, bu reenkarnasyon modelini, modern psikolojiye uyarlamış. Diyor ki Epstein, aslında bu bir çeşit psikopatoloji modeli… Örneğin cehennem boyutu, yaşamını öfke, korku, kıskançlık, pişmanlık gibi çok yoğun duyguların esiri olarak, onlarla yanarak geçiren insanın durumunu anlatıyor. Aç ruhlar, yaşam gerçekliğini bir türlü tatmin olamayan, her zaman temel bir içsel boşlukla, bir içsel açlıkla yaşayan kişiler… Diğerlerini isimlerinden tahmin edebilirsiniz…

İnsan boyutunun gerçeği de cehalet, bu modele göre. Kendisi ve gerçekte kim olduğu ile ilgili en temel ve en basit hakikatin bile farkında olmamaktan kaynaklanan, derin bir cehalet. Kendisinin gerçekte kim ve ne olduğu bilgisi ile ve ona dayanarak yaşamak yerine, tamamen sosyal olarak oluşturulan ve büyük bir çaba ve zorlukla ayakta tutulmaya çalışılan bir benlik algısının, bir öz-imajın, bir serabın gerçek olduğunu hem kendine hem de dünyaya kanıtlamaya çalışarak yaşamanın cehaleti… Yaşamını bu en büyük yalana inanarak yaşayan birinin yapacağı liderlik nasıl olur sizce? Bu yalana inanan insanlar tarafından binlerce yıldır yönetilen dünyanın geldiği durum, durumun ciddiyetini gözler önünde sermiyor mu?

Tabi ki “kendini bil” demek kolay, yapmak zor. Hatta birisi size “ben kendimi bildim” derse muhtemelen hepimizden daha büyük bir yanılgı içinde olabilir. Sonuçta yaşamın en büyük bilinmezlerinden, gizemlerinden birinden bahsediyoruz. Ancak önemli olan, kendini bilme yolculuğunun öğrencisi olmak. Kendinle ilgili en temel bilgiye aslında vakıf olmadığının bilgisine sahip olmak ve bu bilgiyle hareket etmek… Ancak bunu yapanlar, etkin birer lider, mutlu olan ve başkalarını mutlu eden insanlar olabiliyorlar.

Prezans geliştir…

PresenceHal böyle olunca, yani sistemler ve içinde yer aldıkları ekonomik, sosyal ve politik ortam karmaşık, volatil, belirsiz ve tanımlanamaz, ve içlerindeki insanlar (biz de dahiş olmak üzere) temel gerçekliklerden uzak olduğunda, liderler kolaylıkla tetiklenebiliyor, daha önce bahsettiğimiz Lider’in Beş Engeli’ne kolaylıkla takılıp düşebiliyorlar. Kendini bilme yolculuğu işte burada işimize yaramaya başlıyor. Bu yolculuğa çıkmanın, ve “ben kimim?” sorusunu yol arkadaşı olarak yanına almanın doğal sonucu, kişinin kendine ve dışarıya yönelik farkındalığının artması olarak ortaya çıkıyor.

Kişinin aslında gerçek olmayan ve pek de gerekli de olmayan bir ben algısını ayakta tutma çabasını görmeye başlaması, yani gerçekçi olmayan beklentilerinin kendi özgür ve doğru karar alabilme becerisini nasıl elinden aldığını, bu nedenle de hem kendine hem de başkalarına nasıl mutsuzluk verdiğini görmesi, beraberinde inanılmaz bir zihin açıklığı getiriyor. Bu zihin açılığı, gelecek kaygılardan ve geçmişe tutunmaktan lideri kurtararak o anda olmakta olanla tam olarak olabilme kapasitesinin, yani prezansının gelişimini sağlıyor. Bu sayede kişiliğine ve açlıklarına dayanan değil de, durumun ve başında olduğu sistemin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına dayanan kararlar almaya, eylemler gerçekleştirmeye başlıyor lider…

Alçakgönüllü ol…

tevazuKibirle, tepeden bakarak, aşağı görerek yaklaştığın sistemin nasıl çalıştığını anlayamazsın. Unutma “işlevsel olmayan sistem” diye bir şey yoktur, her sistem neyi yapmak için kurgulandıysa onu yapar. Bu kurgulanma amacı, insanların açık bir şekilde ifade ettiklerinden, hatta bilinçli ve iyi niyetli olarak düşündüklerinden farklı olabilir. Eğer müdahale etmek ve iyileştirmek istediğin sistemlere, merakla, anlamaya çalışarak ve büyük bir saygı ile yaklaşmazsan, onların aslında nasıl “mükemmel” olduklarını göremezsin. Bunu göremedikçe, sistemin, etki etmek için ihtiyacın olan gücü sana vermesini sağlayamazsın. Hiç bir zaman unutma: Sistemin sana verdiğinden başka, kendine ait bir gücün yok. İster baskı kurarak, ister ilham vererek edinmiş ol, sahip olduğun güç, bunu başında olduğun ekip, kurum, sosyal sistem, aile, ülke sana verdiği için var.

Cesur ol…

boldnessSistemin nasıl çalıştığını, cam duvarlarını, kurallarını, insanı kendi içine çeken ve kendine benzeten görülmez mekanizmalarını anlamalısın. Onun içinde var olan insanlardan, kurallardan, kaidelerden, tanımlı süreçlerden bağımsız olarak nefes alan, yaşayan, homurdanarak var olan benliğini görmelisin. Onun sanki müdahale edilemezmiş gibi, değiştirilemezmiş gibi görünen mekanizmasını, mükemmelliğini görmelisin.

Ve yine de onu daha da mükemmel yapmak için müdahale edecek kadar, cesaretli, hatta cüretkar olmalısın. Tabi ki adım adım. Tabi ki anlayışla. Bir adım öndeysen lider, on adım öndeysen hedef olduğunu unutmadan. Sistemden dışarı tükürülmeyecek kadar aynı, ancak değişim yaratabilecek kadar farklı olmalısın. Eğer sen değiştirmezsen, hiç bir şey değişmeyecek… Bir öğretmenimin dediği gibi, yakınıyorsan değiştirmelisin… Ve değiştirmiyorsan, yakınmaya hakkın maalesef yok…