Sabah kalktınız. Saat ne kadar zamandır çalıyor acaba? Üzerindeki “bir 5 dakika daha” düğmesine isabet ettirmeniz biraz zaman aldı. Beş dakika sonra tam yerini artık öğrendiğiniz için bir seferde buldunuz düğmeyi. Saat bile bu “ben beş dakikada bir çalayım, sen sustur” oyunundan sıkıldığında ve artık bıçak kemiğe dayandığında yataktan fırladınız. Aynanın önüne geldiğinizde ancak yüzünüzü yıkayacak kadar vaktiniz var. Akşam yatarken kendilerini sabah fırçalamaya söz verdiğiniz dişlerinizle göz göze gelmemeye çalışarak ve ağzınızın kenarıyla “iş yerindeki diş fırçası” hakkında birşeyler homurdanarak fırladınız banyodan dışarı. Kapının önündeki çantanızı kaptınız. İçindeki üç gündür ilgilenmenizi bekleyen dosyalar, projeler daha bir ağırlaşmış bu sabah sanki.

Ertelemek! Devamlı ertelediğiniz şeylerin nelere mal olduğunun farkında mısınız? Çağımızla ilgili tek bir şey söylenebilirse, o da gitgide gecikmenin daha pahalı bir şey haline geldiği. Artık “bugünün işini yarına bırakma” bir öğüt olmaktan çıktı, bir zorunluluk haline geldi. Biz erteledikçe, bir şeyleri yarım bıraktıkça, tamamlamadıkça duygusal, düşünsel, fiziksel ve bazen de finansal olarak çok ciddi bedeller ödemeye başladık. Yaşam bizi beklemiyor, ve biz hala göz göre göre bedel ödemeye devam ediyoruz.

Evet, fırsat pencereleri o kadar sık açılıyor ki artık! Günümüz gerçekten fırsatlar çağı, iyi bir iş fikri, daha önce düşünülmemiş bir hizmet, eski bir şeyi daha iyi yapmak için yeni bir yol bulduysanız eğer, bundan 20 yıl öncesine göre bu fırsatı gerçeğe dönüştürmek için en az 10 kat daha fazla şansınız olabilir. Ancak bu fırsat pencereleri eskisinden 100 kere daha hızlı kapanıyor belki de.

1992 senesinde yurtdışında yüksek lisans yaparken Türkiye’ye dönünce e-posta hizmetinden yararlanabilmenin yolarını araştırıyordum. Bu hizmeti “ISP” denen kuruluşların sağladığını, Türkiye’de bu hizmeti sunan pek şirket bulunmadığını, basit bir kuruluş için çok da büyük bir yatırım gerekmediğini bulmuştum. Tabi ne bulduğumu bilmiyordum o zamanlar! İnternet kelimesi bile daha ortada yoktu, “Veri Otobanları” deniyordu o zaman. Uzun lafın kısası, klasik “buralardan zamanında bir arsa kapatmak lazımmış” hikayesinin modern versiyonu olmak üzere bu fikir rafta kaldı, hep bir gün yapılacak projeler arasında yer aldı, ertelendi, unutuldu.

Şimdi o zamanki kadar bile zaman yok herhangi bir fikri, düşünceyi, ilhamı ortaya koymak, herhangi bir problemi çözmek, herhangi bir ihtiyacı karşılamak için. Dişleriniz bile bozulan ekolojik denge ve zararlı gıdalar yüzünden daha hızlı çürüyorlar artık. Herşeyin son kullanma tarihi bugüne o kadar yakın ki, insan gerçekten “yarın yok” söylemiyle ne denmek istedildiğini anlıyor! Ekranın karşısında bir websitesinin yüklenmesini bir kaç saniyeden fazla beklemeye tahammülümüz yok artık. Artık müşteriler anında servis, teslimat, ve problem çözümü bekliyorlar, devlet daireleri bile “bugün git, yarın gel”den vazgeçmek üzere.

Farkında mısınız, belki de bize “bugün git, yarın gel” diyen bir tek biz kaldık. Ertlemelerin bu kadar pahalı olduğunu bile bile hala ertelemeye neden devam ediyoruz? Neden yaşamın yoldan geçerken bizi de yanına alacağı umudumuza bağlıyız hala bu kadar? Neden hala eyleme geçmek için, bir şeyler yapmak için, yaşam kalitemizi arttırmak için, istediklerimizin peşinden koşmak için bir “yarınımız” olduğu yanılgısında bu kadar israr ediyoruz? Neden bugünü feda ediyoruz belirsiz bir yarın için?

Yapmamız gereken belki de vizyonumuzu geri kazanmak. O ertelediğimiz şeylerin aslında ne anlama geldiklerini farketmek, ertelediğimiz işlere değil de onların neden, niye, ne amaçla yapılması gerektiğine odaklanmak. İstediğimiz sonuçlara ulaşamamak korkumuzun bizi nasıl durduğunu farketmek, ona merhaba demek, ve onunla beraber eyleme geçmek! Karar vermenin ağırlığını omuzlarımızdan atmak ve hafiflemek, nasıl olsa seçeneklerin sonucunu bugünden bilemezsiniz, ve hepsi birer deneyim sadece. Zamanlamamızı ve önceliklerimizi gözden geçirmek belki de, ve taşıyabileceğimizden çok ağırlığımız varsa yardım almak.

Ve, ne olursa olsun, bir şeyler yapmak, ne olursa! Çünkü bekleyerek, çünkü erteleyerek, çünkü yarına bırakarak, ulaşmak istediğiniz şeyler size gelmeyecekler!