Bir şirketin tepe yönetici olan danışanımla, kendine doğrudan bağlı çalışma arkadaşlarından en güvendiği ile yaşadığı bir sorun ile konuşuyoruz. Çalışanı hiç beklemediği bir şey yapmış. Danışanım bu kişiyi karşısına alıp yaptığı şeyin yanlış olduğuna, en başta kendisine zarar vereceğine, bütün bunları onun iyiliği için söylediğine ikna etmeye çalışmış. Ancak pek de becerememiş. Şimdi karşımda, kendi zihnindeki düşünceler ve kalbindeki duygular arasında dönüp duruyor. Sanki iki seçenek arasında kalmış gibi gözüküyor: Cezalandırıp ardından suçlu hissetmek, veya sineye çekip öfkesini sindirmeye çalışmak.
Bu tespiti paylaşıyorum kendisi ile: “Sanki öfke ve suçluluk arasında bir tercih yapmak zorunda kalmış gibi duyuluyor söylediklerinden.” Bir çoğumuzun çoğu zaman olduğu gibi.
Bu söylediklerimi teyit eden bir çaresizlikle bana bakıyor.
“Başka bir olasılık olamaz mı acaba?” diye soruyorum.
Gözlerindeki çaresizliğin üzerine “zorlama da beni söyle, pek işe yarayacağını düşünmesem de” tepkisini içeren bir bakış ekleniyor.
İstediğini sandığım şeyi yapıp devam ediyorum çok zorlamadan: “Arkadaşını hep ikna etmeye çabalamışsın, ancak ne hissettiğini ifade etmemişsin gibi duyuluyor. Acaba bu olay karşısında ne hissediyorsun?”
“Ne hissedeceğim, öfke ve çaresizlik hissediyorum” diyor danışanım.
“Mutlaka” diyorum, “ve bunların farkında olman güzel”. Bir yandan da ne kadar hızlı, kendine hiç temas etmeden, neredeyse otomatik bir biçimde geldiğinin farkındayım yanıtının. Ayrıca bu duyguların farkındalığı herhangi bir çözülmeye de götürmemiş gözüküyor danışanımı.
Gözlemimi paylaşıp devam ediyorum: “Acaba bu çalışma arkadaşının davranışı karşısında hissettiğin duygulara biraz derinden baksak, acaba bize ne gibi olasılıklar sunabilir, birlikte araştıralım, ister misin?”
Onaylaması üzerine duygularının derinine inmek üzere bedenini temel alacak şekilde birlikte çalışıyoruz. Bir süre sonra daha derindeki duygularına ulaşıyoruz: Büyük bir hayal kırıklığı, ve güven kaybı… Kendi kelimeleri ile, büyük bir hayretle ifade ettiği gibi “bu arkadaşımın orada olmasından dolayı altımda çok sağlam bir biçimde hissettiğim zeminim, tamamen erimiş gibi hissediyorum yahu!”. Ve bunları getirdiği geleceğe yönelik büyük bir kaygı.
Bu duygulara temas edip adlandırınca içinde bulunduğu öfke ve çaresizlik, bambaşka bir şeye dönüşüyor. Bir yandan durumla ilgili tüm resmi görmüş olduğu için içindeki tıkanıklık ve çatışma hissi ortadan kalkmış durumda. Hatta biraz hüzün hissettiğini ifade ediyor bir kişiye bu kadar bel bağlamış olduğunu fark ediyor olmaktan. Ve bu güvenin sanki yasını tutmaya başladığını da fark ediyor. Bu duygulara temas etmekten neden kaçtığını, neden kendini bu duygulara karşı duyarsızlaştırdığı da ortaya çıkıyor:
“Dost, ben bu duyguları nasıl ifade edebilirim ki bu kişiye, bunları söylersem ilişkimiz bozulmaz mı?”
Seansımızın devamında aslında bu duygularını ifade etmezse nasıl ilişkilerinin ister istemez bozulacağını, belki de ancak ifade ederek ilişkilerini daha da derinleştirebileceğini keşfediyoruz beraber. Belki de bu sayede duruma daha gerçekçi beklentilerle bakabileceğini itiraf ediyor. Hem kendisine, hem de diğer kişiye. Aslında iyi niyetli, ancak farklı düşünceleri ve beklentileri olan, ve mutlaka hata yapma potansiyeli de olan, egoya sahip iki birey olarak. Çalışma ilişkilerini bu sayede daha sağlıklı zeminlere oturtmanın yolları olabileceğini fark ediyor. Bu noktada sohbetimiz yaşamının geneline genişliyor, yaşamında nasıl bazı kişilerin üzerine nasıl gerçekçi olmayan bir “güven” yükü koyduğunun farkına varıyor danışanım. Sadece biraz yavaşlayıp o anda yaşanmakta olan duygu, his ve duyulara derinden farkındalık getirdiğimiz için.
Yaşam Değiştiren Farkındalığın Temeli
Geçenlerde vefat eden Amerikalı felsefeci ve psikolog Eugene Gendlin, benim bir çok danışanımla yaşadığım benzer seansların içinde saklı sırrı 1960’lı yıllarda yaptığı bir araştırma sırasında keşfetmiş. O sırada Chicago Üniversitesinde olan Gendlin, terapi, psikolojik danışmanlık veya koçluk benzeri hizmetler alan kişilerin bazılarının uzun yıllar boyunca yerlerinde sayarken, bazılarının nasıl olup da hızla ilerlediklerini terapist ve danışmanların yaklaşımlarında araştırmış. 2000 seans kaydı dinledikten sonra bu terapistlerin yaklaşım ve teknikleri arasında kayda değer bir fark bulamamış. Bunun üzerine dönüp danışanları dinlemeye karar veren Gendlin, aradığını burada bulmuş: Hızla ilerleme kaydeden hemen tüm danışanların, diğerleri gibi zihnin ve düşüncelerin içinde kaybolmak ve devamlı aynı hikayeleri anlatmak yerine bu hikayelerinin bir yerinde yavaşlayıp, dikkatlerini duygu ve hislere çevirdiklerini, kendi bedenlerine ve hislerine belli bir biçimde temas ettiklerini bulmuş. Bu bulgusunu daha sonra da tüm dünyada kullanılan bir metodolojiye çevirmiş Gendlin.
Sadece Gendlin değil bu metodolojiyi kullanan. Gestalt yaklaşımının temellerinden biri zihinsel hikayelerimizden, kavramların ve düşüncelerin dünyasından çıkıp şimdi ve burada yaşanan deneyime farkındalık getirmektir. Aynı şekilde Peter Levine tarafından yaratılan Somatic Experiencing’de de deneyime ve bedene farkındalık getirmek kullanılan önemli araçlardan. Buddha, Satipattana Sutra’da bedenin ve duyguların farkındalığını devamlı korumayı tam ve mutlak aydınlanmaya götüren direkt veya tek yolun dört önemli parçasından biri olarak sunuyor bize.
Duygulara Farkındalık Getirmenin Gücü
İşte bu nedenle hem koçlar, hem de gelişim yolculuğunda yürüyen herkesin kendi his ve duyguları ile çalışmayı ve bunu başkalarının yapmalarına destek olmayı öğrenmeleri çok önemli. Benim bir koç olarak danışanlarımla kullandığım yaklaşım ve araçlar arasında en fazla etki ve ilerleme yaratan bir kaç teknikten birisi duygu ve hislere farkındalık getirmek ve şimdi ve buradaki deneyime farkındalık getirmek.
İşte 3 Şubat’ta başlayacak ve 5 oturum/ 10 saatten oluşan Koçlukta Duygularla Çalışmak online programını bu amaçla oluşturduk. 20 yılı aşan koçluk deneyimimde en çok işime yaradığını gördüğüm teknikleri katılımcılarla paylaşacağım bu eğitime Prof. Dr. Sinan Canan ve Aylin Safiye Deniz, PCC de iki oturumla katkıda bulunacaklar. Bu eğitim, hem kendimizin, hem de destek olduğumuz başkalarının duygu ve hislerine farkındalık getirmeye başlamak için hızlı bir giriş yapacağız ve hemen kullanabileceğiniz etkili ve basit teknikler öğreneceğiz.
Bu eğitimin tarihleri şöyle:
3 Şubat 2023 Cuma – 19:30 – 21:30 (Prof. Dr. Sinan Canan ile)
7 Şubat 2023 Salı – 19:30 – 21:30
14 Şubat 2023 Salı – 19:30 – 21:30
21 Şubat 2023 Salı – 19:30 – 21:30
24 Şubat 2023 Cuma – 19:30 – 21:30 (Aylin Safiye Deniz, PCC ile)
23 Ocak’a kadar erken kayıt indiriminden faydalanabileceğiniz ve 10 saat ICF CEU başvurusu yapılan bu programla ilgili detaylı bilgiye ve kayıt sayfasına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Umarım webinarlarda görüşürüz!