ABD Kaliforniya’daki Esalen Enstitüsü’nde 70’li yılların ortasında bir grup tarafından yapılan bir çalışma, çok ilgi çekici.  Bu grup, hem batı, hem de doğu geleneklerinin, felsefenin, psikoloji biliminin ve diğer bütün alanların yarattığı ve kullandığı kişisel gelişim ve aydınlanma tekniklerini içeren bir katalog yaratmak gibi ilginç bir çabaya girişmiş. Topladıkları teknik ve yaklaşımların sayısı onbini aştıktan sonra durmaya karar vermişler.

Günümüzde kendini bir birey olarak, bir profesyonel olarak, veya bir yönetici olarak geliştirmeye karar veren  bir çoğumuzun düştüğü tuzak da burada saklı. O kadar çok yöntem, yol, eğitim, kitap, sistem, öğretmen, koç, seminer, kaset, program var ki! Hemen her verdiğim liderlik veya koçluk becerileri eğitiminde katılımcılara eğitimin başında sorarım: Bu eğitimden ne almak istiyorsunuz, hedefiniz nedir diye? Çoğu zaman her gruptan bir veya iki kişi anlatılanların teorikten çok uygulamaya geçirilebilecek şeyler olması dileklerini belirtirler. Bazen onlardan daha çok risk alanlar ve dürüst davrananlar olur: Derler ki, “eminiz ki burada keyifli bir iki gün geçireceğiz, ama bu anlatılanların elle tutulur bir fark yaratacağına inanmıyorum”. Çok doğru bir tespit!

Çünkü gerçekten, değişim ve gelişme, iki günlük eğitimle, veya kataloğu çıkarılan onbin yöntemden en iyisini bulduğunuzda, veya elektronik posta ile son ilan edilen harika programla olmayacak. En iyi yöntem meditasyon mu, yoga mı, yoksa psikoanaliz mi, veya dışavurumcu sanat mı bilmiyorum. Zamanın efendisi olmak için Outlook’u mu kullanmak lazım, Maarif ajandasını mı? Önceliklendirmeyi Covey’in “önemli – acil matriksi”ni kullanarak mı yapmalıyız,  yoksa yeni “üretkenlik gurusu” David Allen’in son kitabı “İş Bitirici”de anlattıklarını mı uygulamalıyız, hatta bazılarının iddia ettiği gibi bize, Türk kültürüne uygun birşeyler mi yaratmalıyız, onu da bilmiyorum. Tabi ki benim inandığım, benim için iyi olduğunu gördüğüm yöntemler var. Onun dışında tek bildiğim şey şu: Yöntemden yönteme atlayarak, ve herhangi bir dış faktörün bizi adam etmesini bekleyerek istediğimiz yere varmamızın imkanı yok. Bir seminere giderek, bir hafta meditasyon yaparak, bir kitap okuyarak hayatınız değişmeyecek. Çünkü beklediğimiz gibi mucize çözümler yok yaşamda.

Endüstri mühendisliği eğitimimde en ilgimi çeken konulardan biri “kuyruk teorisi” idi. Bu teoriye göre kuyrukta bekleyen kişiler arasında diğer kuyrukların daha hızlı gittiğini düşünerek kuyruk değiştiren kişilerin bekleme sürelerinin ortalama beklenen değeri, belli bir kuyrukta sabit duran kişilerin ortalama bekleme sürelerinden çok daha uzundu.

Bir dostum, adını hatırlayamayacağım eski bir pehlivanın nasıl antrenman yaptığı ile ilgili bir hikaye anlatmıştı. Bu pehlivan, yeni doğan bir buzağıyı kucağına alıp merdivenleri çıkıp inermiş hergün. Buzağı büyüyüp de ağırlaştıkça yavaş yavaş, pehlivan da gelişirmiş. Bir anda kocaman bir danayı kaldırmaya kalksa başaramayacak olan pehlivan, bir gün bile atlamayarak yürüttüğü çalışması sayesinde buzağıyla beraber büyür, o danayı kolayca merdivenlerden indirip çıkaracak hale gelirmiş.

İşte kişisel gelişim de böyle bir şey. Önemli olan hangi yolu seçtiğinizden çok, belli bir yöntem veya yolu istikrarlı ve disiplinli bir biçimde uygulamaya adanmak… Küçük küçük başlamak ve gitgide artan kapasite ile, gelişim ile daha da fazlasını yapmaya aday olmak…

Bir başka arkadaşım teniste kendini geliştirmeye karar verdi geçenlerde. Gitti, kendine çok ünlü bir tenis hocası tuttu. Bu hocayı ünlü yapan şeylerden birisi de birazcık sıra dışı olması. Örneğin ilk bir ay boyunca bu arkadaşımla sadece tek hareket, forehand üzerine çalışmışlar, ve bunu yaparken de sadece harekete ve hareketi mükemmel yapmaya odaklanmışlar. O kadar hareketi tam yapmaya odaklanmışlar ki tenis hocası arkadaşıma topun nereye düştüğüne bakmayı bile yasaklamış. Bir ay boyunca haftada üç dört gün aynı haraketi çalışmaktan sıkılan arkadaşım, “hocam, bu teniste başka hareket yok mu?” diyecek olmuş. Yanıt sert ve anlamlı gelmiş: “Hanımefendi” demiş bu bilge hoca, “bu hareketi öğrendiniz de mi, diğer hareketleri merak ediyorsunuz?”

Ne kadar da bizim tüfek saçması şeklindeki gelişim çabamızın tam kalbine saplanıyor bu sözler! Bir Japon atasözü, “iki tavşan kovalarsan, hiç birini yakalayamazsın” der. Onun için ister sağlık için, ister hakikat yolunda ilerlemek için, ister daha iyi ilişkiler için, ister iyi bir lider olmak için, ister daha etkin bir kurum kurmak için bu yoldan olan ey gelişim yolcuları, artık gelin vazgeçin en iyi yöntem, en doğru sistem, en etkin yaklaşım ve en bilge öğretmen arayışınızdan. Kafanıza yatan bir yola baş koyun ve disiplinli bir şekilde çalışmaya başlayın. Çalışmaya başlarken de eskiden “usta” olmak için herhangi bir zanaata atılan çırakların ne kadar uğraşmak zorunda olduklarını düşünün; işin “püf noktasını” öğrenmek için çektikleri zorlukları, gösterikleri sebatı düşünün. Bir “çay seromonisi”ni mükemmel yapmak için 40 yıl çalışanları, bir duvara bakarak 8 sene meditasyon yapan zen ustalarını, 40 yıl her türlü zorluğa göğüs geren, “çile” çeken, ve el aldıktan, hırkayı giydikten sonra ilk iş olarak tuvalet temizletilen Mevlevi ve Bektaşileri düşünün.

Derler ki, yol, yöntem, sistem, üzerinde yürüdüğün veya uyguladığın değil, içinde taşıdığın bir şeydir. Ve mücadele hiçbir zaman dışarıda değil, hep içeridedir.